Ekrem Sunar İnsanlar toplu olarak yaşadıkları için, toplum içinde uymaları gereken kurallara da uymak zorundadırlar. Toplum düzenini sağlayan bu kurallar, insanların toplum içerisinde uymaları gereken bir takım emir ya da yasakları kapsar. Dolayısıyla ‘emir’; insanların uyması gereken kuralları, ‘yasak’ ise; insanların yapmaktan kaçınması gereken hâlleri gösterir. Bunu niçin anlattım? Maalesef, toplu taşıma araçlarında uyulması gereken görgü kurallarından bihaber bir milletiz biz. Geçen akşam, Şeyh Sait (Dağkapı) Meydanı hastahaneler Caddesindeki duraktan Dicle Kent’e gitmek üzere C-3 numaralı otobüse bindim. Benimle aynı duraktan otobüse binen bir bayan ve bir bey, arkamdaki ikili koltuğa oturdular. Otobüs Üniversite kampusundan geldiği için daha gerideki koltuklarda oturan sanırım öğrenci olan bir grup genç de kendi aralarında şamata edercesine yüksek sesle konuşuyorlardı. Arkamdaki koltuğu oturan bay ve bayan da, gençlerin zaman zaman kahkahalarla karışık yüksek seslerinin etkisiyle olacak ki, az sonra onlar da birbirlerini anlayabilmek için yüksek sesle konuşmaya başladılar. Önce aldırmadım, olabilir dedim. Kimi insanların dışarıda 40 dereceyi bulan sıcaklardan, kimi insanların da gün boyu iş stresiyle bunalıyorlar, stresi atlatmak için desarj olmaları ve bir şeyler anlatma gereği duyuyorlar diye düşündüm. Bayan oldukça yüksek bir ses tonuyla, gün içinde yaşadıklarını erkeğe anlatıyordu. Aslında, kadın yanındaki her kimi ise, erkeğe adeta dert yanıyordu. İki arkadaşın kendi arasında konuşulması gereken meselelere adeta çevredeki ilgisiz kişilerin de ortak edilmek arzusu gibi bir durum yaşanıyordu. Diğer yolcuları bilmiyorum, ama beni hiç mi hiç ilgilendirmeyen konulardı kadın konuştukları. Otobüs ilerledikçe kadının konuşmasındaki ses tonu ile arkadaki genç grubun şamataya dönüşen konuşmaları giderek yükseliyordu. Sesler ve konuşmalar rahatsızlık yaratacak boyuta ulaşmıştı; dikiz aynasına baktım direksiyondaki şoför arkadaşın dahi rahatsızlığı fark ediliyordu. Ama yapabilecek bir şey de yoktu. Arada, uyarı olarak algılaması için dönüp baktım ama hiç anlamadı. Kadın öylesine bir doluydu ki, gün boyu yaşadıkları sıkıntıların tepkisini hatta bir ara, oturduğum koltuğu sallayarak yanındaki kişiye göstermeye çalıştı. O zaman da baktım anlamadı. Ofis durağında rahat bir nefes alırım diye düşündüm. Arkadaki gençler indi, yeni yolcular bindi. Otobüsün için biraz daha kalabalıklaştı. Ama kadının konuşmasının tonu yüksek perdeden devam ediyordu. Kimi yolcular da telefonla yüksek sesle konuşmaya başlayınca, diğer yolcular da yüksek sesle birbirleriyle konuşmak zorunda kalmıştı. Bu andan itibaren de otobüsün içi halk deyimi ile tabiri caizse “Kadın hamamına” döndü. Yolcular arasında yaşlı mı var? Rahatsız ya da hastaneden gelen hasta mı var? Şoför sürüş dikkatini mi kaybeder? Kimsenin umurunda değildi. Yüksek perdedeki konuşma sesleri diğer yolcuları patlamaya dinamit haline getirmişti. Her an çıkan bir tartışma, otobüste arbedeye dönüşebilirdi. Bereket, otobüsün içi dışarıda yaşanan bunaltıcı sıcaklıkta değildi. Klimalardan püsküren meltem soğukluğundaki serin hava gerginliği önlüyordu. Belediyeye ait C-3 toplu taşıma otobüsüyle Şeyh Sait meydanından Dicle Kente ulaştığımda o kadının yüksek perdedeki konuşması halen devam ediyordu. İnerken de kapı önündekilere ‘Allah sizi kurtarsın’ dedim. Toplu taşıma araçlarında bu ve buna benzer olayları hergün yaşıyoruz. Ama ne yazık ki, birlikte yolculuk ettiğimiz insanların bizi dinlemek zorunda olmadıklarını bile bile toplumda uymamız gereken kurallara uymuyoruz. Kimse kusura bakmasın, ama bu bir kültür meselesidir.
Editör: TE Bilisim