Fatih SURUÇ

MÜCADELE HABER- TEMA Vakfı ve Diyarbakır’daki çalışmaları hakkında bilgi veren Pirinççioğlu, 3 önemli doğal varlığımız olan Orman, Toprak ve Su bakımından Diyarbakır’ın kötü durumda olduğunu ve kentteki yerel yönetimlerin ve kentten sorumlu kamu idarelerinin bir araya gelerek ‘Diyarbakır İklim Eylem Planı’nı halkın da katılımını sağlayarak hazırlaması gerektiğini söyledi.

 

Diyarbakır’da yürürlüğe konulan politikaların ve uygulamaların ciddi bir bilinçsiz su kullanımı ve ormansızlaştırmaya neden olduğuna vurgu yapan Pirinççioğlu, “Diyarbakır’ın yakın çevresinde neredeyse orman varlığı kalmamıştır.  Diyarbakır, buğdayın ilk keşfedildiği yerdir ama bu gidişle özellikle tarım alanlarını koruyamamamız sonucu buğday ekecek yer bulamayacağız.” dedi. Diyarbakır’ın kişi başına düşen yeşil alan bakımından da çok fakir bir il olduğunu söyleyen Pirinççioğlu, “Diyarbakır merkezde Kent Ormanı, Hevsel Bahçeleri ve Dicle Üniversitesi dışında nefes alınacak bir yer yok. Son dönemde Kayapınar ilçesinde önemli çalışmalar var ama nüfus açısında yeterli değildir.” dedi.

 

TEMA Vakfı Diyarbakır İl Temsilcisi ve Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu, gazetemizin sorularını şöyle yanıtladı:

 

“TEMA Vakfı, ‘TÜRKİYE ÇÖL OLMASIN’ SLOGANIYLA YOLA ÇIKTI”

TEMA’yı kısaca anlatabilir misiniz?

Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu: TEMA Vakfı (Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) 1992 yılında merhum Hayrettin Karaca ve A. Nihat Gökyiğit tarafından ‘Türkiye Çöl Olmasın’ sloganıyla yola çıkılarak kuruldu. Erozyon ve çölleşme tehlikesine karşı toplumsal duyarlılığı ve farkındalığı artırmak, doğal varlıkları korumak ve bu mücadelenin devlet politikası haline gelmesine katkı sağlamak hedefiyle yola çıkıldı. Geçen 29 yılda binlerce gönüllü ve bağışçının desteğini aldı, milyonlarca fidan dikti, milyonlarca çocuğa dokundu, yani kısacası Türkiye’nin dört bir yanına temas etti. Faaliyetlerini, ülke çapında 81 ilde 750’den fazla noktada örgütlenmiş gönüllü temsilciler aracılığıyla gerçekleştiriyor. Bugün 81 ilde 900 bini aşkın gönüllüsü bulunuyor.

 

Temel odağı toprak olmakla birlikte dünya üzerinde ekosistemi oluşturan su, orman, biyolojik çeşitlilik gibi tüm doğal varlıkların korunması ve insan kaynaklı iklim değişikliğine dair politikaların ve toplumsal bilincin oluşturulması için çalışıyor. Çalışmalar; Orman, Savunuculuk ve Çevre Politikaları, Kırsal Kalkınma, Eğitim, Örgütlenme ve Gönüllülük adı altında 5 ana başlıkta yürütülüyor.

 

“BİZİM NEREDEYSE 6 YILDIR GENÇ TEMA KULÜBÜMÜZ VAR”

Diyarbakır’da yapılan faaliyetleriniz nelerdir?

Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu: Neredeyse Üniversitemizde 6 yıldır gençlerden oluşan ve aktif olarak faaliyetlerde bulunan Genç TEMA kulübümüz var. Diyarbakır’da 4 büyük merkez ilçede örgütlüyüz; Bağlar, Kayapınar, Yenişehir ve Sur. Bismil, Ergani ve Silvan ilçelerinde de ilçe örgütlerimiz var. Dicle ve Çınar’da eğitim faaliyetlerini ben yürütüyorum. İlçedeki temsilcilerimiz kendi proje ve  çalışmalarını,  varsa kaymakamla, oradaki yerel yöneticilerle ve STK’larla iş birliği yapıp o ilçedeki faaliyetlerini sürdürebiliyor. Tabi bunu yaparken, İl temsilcisi olarak beni ve TEMA Vakfı Genel Merkezini bilgilendiriyorlar.

 

“KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ YERELDE NASIL KARŞILAYABİLİRİZ?”

Biz hem üniversitede hem de yerelde öncelikle çevre bilincini ortaya koymaya çalışıyoruz. Bugün bizleri bekleyen en büyük çevre problemi küresel iklim değişikliğidir. Her ne kadar iklim değişikliği küresel bir sorun olsa da bizler yaşadığımız en küçük ölçeklerde yani kentlerimizde, ilçelerimizde, kırsal alanlarımızda bu küresel sorunun sonuçlarını en ağır şekilde yaşayabiliriz. Bu nedenle yerel ölçekte yaptığımız planlamalar ve aldığımız önlemler hayati önemde. Bu noktada, ‘Yerel düzeyde iklim değişikliğine karşı ne yapabiliriz?’ sorusunu cevaplamak gerekiyor. Bu noktada öncelikle yerel yönetimlere ve kenti idare eden devlet birimlerine çok iş düşüyor. Fakat onları bu konuda teşvik etmek ve bu plan ve önlemlerin toplumun her kesiminin sorunlarına çözüm olacak şekilde oluşturulmasında da ilimizde yaşayan herkese ve özellikle de STK’lara çok iş düşüyor. Bizim öncelikli olarak yapmaya çalıştığımız, yerel yönetimlerden il ve ilçe idarelerine, çiftçilerden mahalle muhtarlarına, öğrencilerden velilere kadar toplumun tüm kesimlerine, çevre ve doğa sorunlarını, iklim değişikliğini ve çözüm yollarını aktarmak. Özellikle iklim değişikliğinin etkilediği doğal varlıklarımız olan; orman, toprak ve su üzerindeki etkilerini anlatmaya çalışıyoruz. Bunları da stantlar açarak, sempozyum ve yürüyüş gibi faaliyetler düzenleyerek yapıyoruz.

 

“DİYARBAKIR’IN DOĞASINI KORUMAK İÇİN ÇALIŞMALARIMIZ VAR”

En son gerçekleştirdiğimiz etkinlik Nehir Havza Yönetim Planları ile ilgiliydi. Ülkemizde 25 nehir havzası bölgesi bulunuyor. Bunlardan biri de Fırat Dicle Nehir Havza Bölgesi. Biz de Fırat Dicle Nehir Havzasında yaşanan sorunlara dikkat çekmek, yetkili kamu otoritelerinden havzanın korunmasını talep etmek için 2020 Kasım ayında On Gözlü Köprü’yü ziyaret ederek farkındalık çalışmaları yaptık. Ayrıca il genelinde stantlar açarak iklim değişikliği ile mücadelede de önemli bir konu olan su varlıklarımızın korunmasında etkili bir yöntem olarak nehir havza yönetim planlarından bahsettik. Konu hakkında genel merkezimizce hazırlanan bilgilendirmeleri tüm Diyarbakır halkı ile paylaştık. Bu gibi faaliyetlerin dışında en önem verdiğimiz konulardan biri de özellikle yerelde gençlerdeki çevre bilincini artırmak. Bunun için okullarda eğitim programları düzenliyoruz. Bu eğitim programlarının içerikleri Vakıf merkezi tarafından oluşturuluyor ve gönüllü öğretmenler aracılığıyla öğrencilere aktarılıyor.  Okul öncesi öğrencilere Minik TEMA, ilkokul öğrencilerine Yavru TEMA, ortaokul ve lise öğrencilerine de Ortaokul ve Lise TEMA eğitimlerini veriyoruz. Bu eğitimleri Millî Eğitim Bakanlığı  iş birliği ile gerçekleştiriyoruz. Bu programları yürütebilmek için gönüllü öğretmenlere sunduğumuz öğretmen rehberlerimiz de mevcut. Diyarbakır’da 100’den fazla okulda ağırlıklı olarak ana okul öğrencileri olmak üzere yüzlerce öğrenciye bu eğitimleri veriyoruz. Diyarbakır’ın özellikle çevre ve doğasını korumak için önemli çalışmalar yapıyoruz ancak daha fazla hemşerimizin katılımı ile çok daha fazlasını yapabilecek potansiyele de sahibiz.

 

“GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ TÜRKİYE’NİN EN RİSKLİ BÖLGELERİNDEN BİRİDİR”

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni iklim değişikliği açısından nasıl?

Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu: Küresel iklim değişikliği açısından Türkiye en riskli ülkeler coğrafyasında bulunuyor. Güneydoğu Anadolu bölgesi ise Türkiye’nin en riskli bölgelerinden biridir. İklim değişikliği Türkiye için; sıcaklık artışı, yağış rejiminin değişmesi ve kuraklık ve bununla birlikte su varlıklarının azalması anlamına geliyor. Dicle Nehri’nin olması bizi rahatlatmamalı çünkü nehrin akması için Bingöl, Erzurum ve Erzincan’da kar yağması gerekiyor. Bu yüzden havza bazlı yönetimin önemini vurguluyor, nehir havza yönetim planlarının katılımcı bir şekilde oluşturulmasına ve uygulanmasına büyük önem veriyoruz. Bizim suyu yerelde yönetebilmemiz çok önemli. Dicle ve Fırat’ı paylaşan şehirler ve ilçeler bu yönetimi sağlamalı. Bunun olabilmesi ise bütüncül bir planlama ve koruma ile gerçekleştirilmelidir. Bu ise ancak hukuki, idari ve teknik ayakların gerçekleştirilmesi ile mümkündür.

 

“DİYARBAKIR’DA BUĞDAY EKECEK YER BULAMAYACAĞIZ!”

Diyarbakır iklim değişikliği açısından nasıl?

Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu: Diyarbakır’da yürütülen politikalar ciddi bir bilinçsiz su kullanımına ve ormansızlaştırmaya neden oluyor. Diyarbakır, buğdayın ilk keşfedildiği yerdir ama bu gidişle özellikle tarım alanlarını koruyamamamız sonucu buğday ekecek yer bulamayacağız. Diyarbakır’da orman varlığı çok az olmakla birlikte Kulp, Dicle, Lice ve Hazro alanlarında bulunuyor.

 

“DİYARBAKIR KİŞİ BAŞINA DÜŞEN YEŞİL ALAN BAKIMINDAN ÇOK FAKİR BİR YER”

Diyarbakır merkezde Kent Ormanı, Hevsel Bahçeleri ve Dicle Üniversitesi dışında nefes alınacak bir yer yok. Son dönemde Kayapınar ilçesinde önemli çalışmalar var ama nüfus açısında yeterli değildir. Diyarbakır kişi başına düşen yeşil alan bakımından çok fakir bir yer. Yeşil alanlara park ve bahçeler açısından baktığımızda maalesef bir park alanı göremiyoruz. Yapılan diğer bir yanlış ise bölgenin coğrafi özellikleri ve bölgeye özgü türler araştırılmadan ve önemsenmeden yapılan ağaçlandırma çalışmalarıdır. Ağaçlandırmalarda bölgenin kurak koşullarına dayanıklı, Diyarbakır 'da uyum gösterdiğini kanıtlamış türler kullanılmasına özen gösterilmelidir. Bu görüşlerimizi Orman İşletme Müdürlükleri ile de paylaşıyorum

 

“ORMAN YALNIZCA DÖRT AĞACIN BİR ARADA BULUNDUĞU YER DEĞİLDİR, BİR EKOSİSTEMDİR”

Orman yalnızca dört ağacın bir arada bulunduğu yer değildir. Orman bir ekosistemdir. Toprak kalitesi, toprağın üzerinde yetişen bitkiler, toprak altında yaşayan canlılar, endemik türler, hayvanlar ve sulak alanlardır. Bunlardan bir tanesi yok olduğu zaman bütün ekosistem dengesi altüst olmuş oluyor. Örneğin özel günlerde Dicle Üniversite’ne çok fidan dikimi yapılıyor ve ben bunu doğru bulmuyorum. Çünkü birinci derece tarım arazisine çam dikilmesi doğru değildir.

 

“DİYARBAKIR İKLİM EYLEM PLANI’NI YAPMAK ZORUNDAYIZ”

Farklılıklarımız ve kişisel önceliklerimizden bağımsız olarak iklim konusu her birimizi ilgilendirmektedir. Diyarbakır’da yaşayan herkes ve bu bölgede faaliyet gösteren tüm STK’lar bir araya gelip Belediyemizden bunu talep etmek ve hep birlikte ”Diyarbakır İklim Eylem Planı’nı” yapmak zorundayız. Her ne kadar mevzuat planı yapmak ve uygulamakta Belediyeler sorumlu tutulmuş olsa da ilimize faydalı, tüm kesimlerin ihtiyaçlarına cevap veren, kentimizi iklim değişikliğine karşı koruyabilecek bir planın oluşturulması ancak tüm yerel kamu idarelerinin sürece dahil olması ile mümkün olabilecektir. Bu nedenle, Belediye, Diyarbakır Valiliği, Devlet Su İşleri (DSİ) ve Dicle Üniversitesi gibi tüm aktörlerin planın yapım ve uygulama sürecine dahil olması gerekiyor.

 

Bu noktada su varlıklarının önemine tekrar değinmek isterim. Öncelikle Diyarbakır’da yaşayan herkesin Dicle ve Fırat Havzasını tanıması, sorunlarını bilmesi ve çözümün bir parçası olması gerekir. Biz su varlıklarımızı tehdit eden unsurları ortaya koymak konusunda istekliyiz. Sürece su varlıklarımız üzerinden konuşarak başlamanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

Editör: TE Bilisim