MÜCADELE HABER- Açıklamada özetle şöyle denildi: “Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin sorunsuz hayata geçirilebilmesi ve uygunluğun sağlanması için iç hukukta 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanunla şiddetin tanımı yapılmış, yasanın yararlanacaklar açısından kapsamı genişletilmiş, yasa kapsamında mülki amir ve kolluğa yetkiler verilmiş, yasada şiddeti ihbar etme hakkı, teknik takip olanağı ve zorlama hapsi gibi yeni müesseseler getirilmiştir.

 

Adli ve idari mercilere yansıyan şiddet vakalarına baktığımızda, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında yürürlükte bulunan yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesinde; ihlal ve ihmaller zincirinin kollukta başlayıp yargıya kadar uzandığı açıkça görülmektedir.

 

Hakim ve savcıların toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında yeterli bilince sahip olmaması, faillere haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinin uygulanması ve faillerin yeni suçlar işlemek üzere tahliye edilmeleri, aile içi şiddet dosyalarının uzlaştırma bürolarına gönderilmesi, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın davalara katılımının sınırlı ve usuli olması, tedbir kararlarında işlevsiz, kadını korumayan sürelere hükmedilmesi, kararların geç onaylanması ve tebliğde sorunların yaşanması, adli yardım taleplerinin reddedilmesi, kadın örgütlerinin ve baroların kadın merkezlerinin müdahillik taleplerinin reddedilmesi gibi yargı pratikleri ve bunların yanı sıra kadın hakları alanında çalışan aktivistlere yönelik gözaltı ve tutuklamalar da kadına yönelik şiddetle mücadeleyi engellemektedir. Pandemi sürecinin başlaması ile birlikte kadına yönelik şiddet vakalarının sayısında geçtiğimiz yıllara göre artış meydana gelmiştir.

 

Kadınlar her gün evde, işte, okulda, sokakta, trafikte, karakolda, dijital platformlarda kısacası hayatın her alanında fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik veya dijital şiddete maruz kalmakta; daha çocuk yaşlardan itibaren en büyük şiddeti en yakınlarından; babalarından, eşlerinden, iş arkadaşlarından, hatta oğullarından görmektedirler. Yine kadınlar boşanmak istedikleri için, barışmayı reddettikleri için, ilişkiyi reddettikleri için her gün vahşice öldürülmektedirler.

 

Yargı uygulayıcıları ise ancak ölüm veya ciddi yaralanmalar meydana geldiğinde fail hakkında tutuklama tedbirine başvurmaktadır. Şiddet olaylarında ise etkili ve caydırıcı önlemler alınmayarak adeta erkekler için cezasızlık politikası yürütülmektedir. Kadına yönelik şiddetin son bulması için temel çözüm yolu, yasalarda ve yaşamın her alanında eşitliğin hayata geçirilmesi, yasaların uygulanması ve mevcut toplumsal zihniyetin değiştirilmesidir. Bu bağlamda, devletin çok yönlü ve bütüncül politikalar üretmesinin yanında, bu mücadelenin toplumsal düzeyde, genele yayılarak, etkin ve istikrarlı bir biçimde yürütülmesi gerekmektedir.”

Editör: TE Bilisim