Orhan YALÇIN

MÜCADELE-  Türkiye’de hayat pahalılığı ve olumsuz yaşam koşulları tam gaz devam ediyor. Fahiş zamlar yüzünden geceleri gözleri uykuya hasret kalan, gündüzleri de ayakta durmaya mecali kalmayan vatandaş, bir yandan zamlar altında ezdirilirken bir yandan da alım gücü kalmadığı için açlıkla göz göre göre terbiye edilmeye çalışılıyor.

 

Açlık imtihan ve kader değildir

KDV indirimlerine rağmen temel (gıda) besin ihtiyacını dahi karşılayamayan gariban vatandaş, değil lüks hayatı yaşamanın hayalini kurabilmek, değil uyurken yahut uyanırken manda yoğurdu, Medine hurması, kestane balı ve yulaf ezmesi yiyip şifa bulsun, açlıktan uyuyamayan çocuklarına kuru bir ekmek dahi götüremiyor ki karınlarını az da olsa doyurup şifa bulsun. Gariban vatandaşın her meydanda her köşe başında yoklukla, açlıkla sınanması, sınava tabi tutulması onların bir imtihanı yahut da bir kaderi olmadığını herkes gibi yeryüzünü aydınlatan, canlıları, insanları, bitkileri ısıtıp onlara hayat veren güneş (gezegen) dahi biliyor. 

 

Hayat pahalılığı aç bırakıyor

Hayat pahalılığıyla birlikte yaşam koşulları zorlaşan, hayatta kalma mücadelesi için mecali kalmayan vatandaş, artık değil aydınlık yarınlarının hesabını yapmak, bir saat sonranın hesabını dahi yapamıyor.  Her yeni güne yeni zam haberleriyle kafası karıştırılıp, huzuru bozulan, dillendirilmek zorunda bırakılıp utancından başını eğen (başını kaldıramayan),   “merhaba”, “günaydın”, nasılsın”? demeyi (kısacası hal hatır sormayı) dahi kendi vatandaşına unutturanlar, alım gücü kalmayan vatandaşın sorunlarını ve ihtiyaçlarını karşılamayı görmezden gelenler, kim bilir güneş olsalardı sadece istedikleri kişilerin üstüne doğar, sadece istedikleri kişileri ısıtır, onları aydınlatırlardı. Kim bilir güneş olsalardı bir fiyat biçerlerdi vatandaşı ısıtmak için,  aydınlatmak için tıpkı bugün doğalgaz ve elektrikte olduğu gibi. 

 

Vatandaştan “Aç ve mağdurum” pankartı

Hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını ve artık olamayacağını, ekonomik krizin geldiği en son noktayı, vatandaşın açlıkla nasıl mücadele ettiğini Diyarbakır’ın belki de en kalabalık noktasında, tarihi Ulu Cami önündeki bankta oturan 55 yaşlarındaki bir adamın utancından başını eğerek “Bir sadaka, açım ve mağdur” pankartı açması herkese, hepimize fazlasıyla, ibretlikle, içinden bağıra bağıra,  göz göre göre gösteriyor. Bu ve bunun gibi birçok içler acısı durumun yaşanmasına neden olanların utanmaları gerekirken, ekmeği için utancından başını eğip aç olduğunu açtığı pankartla gösteren adam, akşam eve gidince çocuklarına bir lokma ekmek götürebilir mi götüremez mi bilinmez ama nice insanın, evine ekmek götüremediği gerçeği cennet kokan güzel yurdumun her köşesinde herkesçe biirlinir. 

 

 

Ders çıkarılması gereken pankart

Bir karton parçasına “Bir sadaka, açım ve mağdur” yazısı yazıp merkez Sur ilçesindeki tarihi Ulu Cami önündeki bir bankta oturup utancından başını eğip yardım talep eden adamın, bu görüntüsü ülkenin yaşadığı ekonomik kriz ve vatandaşın açlıkla nasıl bir karşı karşıya kaldığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Tarihi ulu Cami önünde açtığı ibretlik pankartla aç ve mağdur olduğunu göstermeye çalışan 55 yaşlarındaki adamın yoğun kalabalığın içinde görmezden gelinmesi ise apayrı bir ders, apayrı bir duyarsızlık, apayrı bir vicdansızlık, apayrı bir hüzün, üzüntü, keder...

 

İhtiyaç gidermek de kan bağışı gibi hayat kurtarıyor 

 Türk Kızılayı, hayat kurtarmak için tarihi Ulu Cami önünde kurduğu çadırla vatandaşlara kan bağışı çağrısında bulunurken,  elinde “Bir sadaka, açım ve mağdur” pankartı açan adamın sessiz çığlık ve çağrısına ses olmak da en az hayat kurtaran kan gibidir.  Çünkü kan bağışı nasıl ki hayat kurtarıyorsa yardıma muhtaç olanların ihtiyaçlarını karşılamak, sorunlarını çözmek, dertlerine deva olmak da hem vatandaşın hem de ailesinin hayatını kurtarıyor.

 

Kimi şifa buluyor kimi şifa bekliyor 

Aç kalan, kim bilir belki de açlıktan yatamayan çocuklarının karnını doyurmak için belki de son çareyi pankart açıp dilenmekte bulan bu adam; bir lokma ekmeğe, bir tas suya muhtaç iken biri ya da birileri yatarken manda yoğurdu, Medine hurması, kestane balı ve yulaf ezmesi yiyip şifa buluyormuş; ülkemde açlıktan hastalanıp şifa bekleyen nice çocuk genç, yaşlı varken….  

Editör: TE Bilisim