Türkiye’nin su kaynaklarının kısıtlı olduğu ve yağışların oldukça az görüldüğü kentlerden olan Diyarbakır ve Batman’daki HES projeleri gündem oldu. Sason’da 3 HES; Kulp’ta ise madencilik ve petrol arama, HES ve GES olmak üzere bölgede doğanın tahrip edildiği çok sayıda faaliyet devam ediyor.
Bölgedeki tahribat her geçen gün artarken, halk ve yaşam savunucuları geri dönüşü olmayan büyük bir doğa tahribatı ve ekolojik yıkımla karşı karşıya kaldıklarını söylüyor. Son olarak Zore Çayı üzerinde 2014 yılından bu yana yapılmak istenen Metin Hidroelektrik Santrali (HES) projesinin yıkımı artıracağını belirten halk, projeden vazgeçilmesi çağrısını bir kez daha yineledi.
67 bin 450 metrekare alanda yapılması planlanan 11 yıldan fazla zamandır süren HES ısrarı bölgenin hidrolojik, ekolojik ve sosyo-ekonomik yapısı üzerinde ciddi riskler barındırıyor. Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Eş Başkanı M. Resul Almastaş, HES proje sahasının yer aldığı havzanın, tarımsal üretim, arıcılık faaliyetleri ve endemik türler açısından hassas bir ekosistem niteliğinde olduğuna dikkat çekti.
Bölgede başlıca tarımsal faaliyetler arasında sebze ve meyve yetiştiriciliği, sınırlı ölçekte tütün ve tahıl üretimi ile küçükbaş hayvancılığının yer aldığını ifade eden Almastaş “Ayrıca bölgenin zengin florası, arıcılık faaliyetleri için yüksek verim potansiyeli sunmaktadır. Bu üretim faaliyetlerinin tamamı, akarsu rejimi ve mikroklimatik koşullarla doğrudan ilişkilidir” diye konuştu.
Almastaş, HES’in inşası ve işletmeye alınmasıyla birlikte suyun doğal akış rejiminin ciddi şekilde değişeceğini; derelerin belirli bölümlerinde suyun tünellere alınması, yatağın kuruması veya debinin minimum seviyelere düşmesine yol açacağını vurguladı. “Bu durum, tarımsal sulama imkânlarını kısıtlayacak, toprak nem dengesini bozacak ve ürün verimliliğini düşürecektir” diyen Almastaş, aynı zamanda sucul ekosistemler üzerinde de baskı oluşacağını, balıkların göç yollarının kesileceğini ve popülasyon kayıplarının yaşanacağını söyledi.