Diyarbakır, Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan tarihi ve kültürel bir şehirdir. Sinema ve seyir ilişkisinin bu şehirdeki geçmişi, devlet ve devlet dışı alanın kültür üzerindeki etkileşimlerinin karmaşık bir öyküsünü sunar.

Sessiz sinema döneminde, 1920'lerde Suriçi'nde Deva Hamamı'nın karşısındaki Rum Kilisesi'nde ilk film gösterimlerinin yapıldığı bilinmektedir. Ardından, Yavuz Sultan Selim İlkokulu olarak bilinen eski Süryani Katolik Kilisesi'nde gösterimler devam etmiştir. Bu dönemde, şehirde sinema kültürünün kök salması için ilk adımlar atılmıştır.

1936'da, Türkiye genelinde kültürel altyapıyı desteklemek amacıyla Halkevi'nin açılmasıyla Diyarbakır'da da benzer bir adım atıldı. Ancak, 1951'de Halkevi'nin kapatılmasıyla bu süreç kesintiye uğradı. Bu dönemde, şehirdeki sinema kültürünü belirleyen ana unsur, modernleşme ve millîleşme politikalarıydı. Ancak, 1950'lerde Diyarbakır Halkevi'nin kapatılmasıyla bu politikaların etkisi azaldı ve özel sektör teşebbüsleri, özellikle sinema işletmeciliği konusunda daha etkili hale geldi.

1957'de, Dilan Kardeşler'in girişimiyle Ermeni mimar Harutyan Sarafyan tarafından tasarlanan ve ülkenin en görkemli sinemalarından biri olan Dilan Sineması açıldı. Bu sinema, şehrin kültürel ve ekonomik merkezlerinden biri haline geldi ve çevresindeki Emirgan Parkı ile bir eğlence kompleksi olarak hizmet verdi.

Ancak, 1980'ler ve sonrasında televizyonun yaygınlaşması ve siyasal değişimlerin toplumsal alanı etkilemesiyle birlikte Diyarbakır'daki sinema kültürü değişmeye başladı. 1990'lar ve 2000'lerde bağımsız sinema salonlarının kapanmasıyla birlikte, sinema seyirciliği AVM'lerdeki popüler sinemalar ve yerel yönetimlerin alternatif kültür mekânlarıyla şekillenmeye başladı.

Bugün, Diyarbakır'da sinema kültürü geçmişten günümüze önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Ancak, şehrin sinema geleneği ve geçmişi, kültürel miras olarak hala önemini korumaktadır. Gelecekte, bu mirasın korunması ve şehirdeki sinema kültürünün yeniden canlanması için yeni adımlar atılması gerekmektedir.