Roma dönemindeki Güneş Tapınağı’ndan Zerdüşt inancına, Süryani Mor Toma Kilisesi’nden “İslam’ın beşinci Harem-i Şerif”ine uzanan katmanlı geçişiyle Diyarbakır Ulu Cami, farklı inanç ve medeniyetlerin ortak iyilik arayışını taşlarında birleştiren bir anıt niteliğinde.
Diyarbakır Ulu Cami girişindeki Aslan ve Boğa figürü ne anlatıyor?
— Mücadele (@MucadeleGzt) October 19, 2025
İşte cevabı... pic.twitter.com/FQ86oO2vVb
KAPIDA ASLAN-BOĞA MÜCADELESİ: İYİLİK İLE KÖTÜLÜĞÜN DANSI
Ulu Cami üzerinde yıllarca gizemini koruyan bu aslan-boğa mücadelesi sahnesi, uzmanlarca “iyinin kötüye karşı galibiyeti” şeklinde yorumlanıyor. Kabartmada aslan, güneşin ve aydınlığın temsilcisi olarak kuvvet ve kudreti simgeliyor; boğa ise ayın, karanlığın ve yenilmiş kötücül güçlerin sembolü olarak görülüyor. Aslında bunun temelleri Zerdüştlük inancındaki iyilik ve kötülük mücadelesine göndermede bulunması. Zira Diyarbakır, 639 yılına kadar Sasani hâkimiyetinde kalmış ve bu dönemde bölge halkının büyük ölçüde Zerdüştî bir inanca sahip olduğu bilinen bir gerçekti; aslan ile boğa arasındaki düalist mücadele de Zerdüşt dininin iyilik-kötülük çatışmasını simgeleyen bir miras olarak yorumlanıyor.
GÜNEŞ TAPINAĞINDAN HAREM-İ ŞERİF’E: ULU CAMİ’NİN KATMANLI TARİHİ
Diyarbakır Ulu Cami, sahip olduğu katmanlı tarih sayesinde adeta tek başına bir açık hava müzesi gibi farklı medeniyetlerin izlerini bünyesinde barındırıyor. Yapının geçmişine dair araştırmalar, bulunduğu alanın en az Roma İmparatorluğu döneminden bu yana kesintisiz bir ibadet merkezi olduğu ortaya koyuyor.
Binlerce yıllık çok katmanlı geçmişiyle Diyarbakır Ulu Cami, farklı inançların buluştuğu ve hepsinin özündeki iyilik düşüncesinin sembolleştiği bir ortak miras abidesi olarak varlığını sürdürüyor.