Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Melik Ahmet Caddesi’nin dar sokaklarından birinde yükselen Safa Camisi (Parlı Camii), sadece mimarisiyle değil, yüzyıllardır anlatılan "kokulu minare" efsanesiyle de görenleri şaşırtıyor. 15. yüzyıl ortalarında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından inşa ettirilen bu tarihi yapı, halk arasında neden "Miskli Cami" olarak anılıyor?
YETMİŞ YÜK KOKULU BİTKİYLE KARILAN HARÇ
Safa Camisi’ni diğer ibadethanelerden ayıran en büyük özellik, yapımında kullanılan harcın içeriği. Rivayete göre; minarenin inşası sırasında harca, Diyarbakır çevresinden toplanan tam yetmiş yük kokulu bitki karıştırıldı. İnşa edildiği dönemde minarenin bu özel kokusunu muhafaza etmek amacıyla bir kılıf içine alındığı, sadece Cuma günleri bu kılıfın açılarak şehre mis gibi kokular yayıldığı anlatılıyor.

ESTETİK VE MÜHENDİSLİĞİN BULUŞTUĞU NOKTA
Göz alıcı mimarisiyle dikkat çeken cami, sanatsal detaylarıyla da bir tarih hazinesi niteliğinde.
Kaidenin üst kısmında yer alan kemer şeklindeki yazıttan itibaren minarenin tepesine kadar uzanan şeritler, dönemin taş işçiliğinin zirvesini temsil ediyor.
Duvarları süsleyen zarif çiniler, Akkoyunlu dönemi estetik anlayışını günümüze taşıyor. Minare gövdesinde ve cami duvarlarında yer alan yazıtlar, yapının tarihi derinliğini gözler önüne seriyor.
Öte yandan günümüzde çevresindeki yapılaşmaya rağmen görkemini koruyan Safa Camisi, hem ibadete açık olmasıyla hem de "misk kokulu" hikâyesiyle yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası olmaya devam ediyor.





