Diyarbakır'da 1900 tarihinde hayata gözlerini açan, ailesinin geçimi için önce hafızlık yapan ve daha sonra sesinin keşfedilmesi ile birlikte sanat dünyasına adımını atan Şark Bülbülü lakaplı Celal Güzelses bundan 65 yıl önce 1 Şubat 1959 tarihinde hayatını kaybetti.

Celal Güzelses

Asıl ismi “Mehmet Celalettin” olan Celal Güzelses altı yaşında iken babasını kaybeder. Annesi Latife Hanım ve kız kardeşi Adalet Hanım ile yaşar. İlkokula devam ederken babasının da mensubu olduğu Rufai tekkesine devam eder ve bu tekkede Kuran kursu alır. Dokuz yaşında Hafız Kuran olan Celal Güzelses camilerde cüz ve Kuran okuyarak ailesinin geçimine katkıda bulunur.

ULU CAMİ’DE MÜEZZİNLİK YAPMAYA BAŞLAR
İlkokuldan sonra Rüştiye’ye devam eder. 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Rüştiye kapatılır ve tahsilini yarıda bırakmak zorunda kalır. Bu arada Rufai tekkesine Şeyh Zeki Efendi’nin müridi olarak devam eder ve “arabana” çalarak tekkedeki tasavvuf musikisi çalışmalarına katılır. Sesinin güzel olması, makamları bilmesi, usullere riayet etmesi ile bu tekkenin sevilen gençleri arasına girer ve Ulu Cami’de müezzinlik yapmaya başlar. Rufai tekkesinde Şeyh Zeki Efendi’nin müridi olmak pek kolay değildir. Bunun için bazı merhalelerden geçmek gerekir. Bu merhalelerden en önemlisi de Şeyh Zeki Efendi’nin huzurunda canlı canlı akrep yemektir.

CÜMBÜŞ ÖĞRENİR 
Bu arada cümbüş çalmayı öğrenir ve Diyarbakırlı divan şairlerinin eserlerini besteleyerek okumaya başlar. Okuduğu bu ilahiler ile göz doldurmuştur ve Rufai dervişleri Celal Bey’i el üstünde tutmaya başlamışlardır.

ATATÜRK İLE TANIŞMA HİKÂYESİ 
Yıl 1917. Celal Güzelses, birkaç arkadaşıyla Seman Köşkü’nün (Daha sonraları Gazi Köşkü adını alacak olan köşk) alt kısımlarındaki dutluklarda oturup eğlenirlerken türkü, şarkı, gazel ve hoyratlar okur. Mustafa Kemal, “Hanginiz o türküleri okuyordunuz?” diye sorunca Celal Bey, “Ben okuyordum” der. Mustafa Kemal “Senin ismin ne?” diye sorunca Celal Bey “Mehmet Celalettin” der. Mustafa Kemal, “Peki burada da okur musun?” deyince Celal Bey de “Evet okurum” diye cevap verir. Askerler Diyarbakır’ın ipli kürsülerinden getirirler ve Celal Güzelses ve arkadaşları bu kürsülere otururlar. Celal Güzelses okumaya başlar. Bir hayli eser okur ve Mustafa Kemal kendisine teşekkür eder ve Celal Güzelses arkadaşları ile beraber Mustafa Kemal’in huzurundan ayrılarak şehrin yolunu tutar. Celal Güzelses Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, askerlik şubesinde vatani görevini yerine getirerek Diyarbakır’a döner.

29 Haziran 1924’te Diyarbakır Valiliği Evrak Kalemi’nde “Tevzi Memuru” olarak memuriyete başlar ve bu arada Nevriye Hanım’la evlenir. 11 Ocak 1925 yılında katipliğe yükselir ve 1929 yılında Özel İdare Müdürlüğü evrak memurluğuna atanır. Celal Güzelses memuriyeti yanında musiki çalışmalarını aksatmaz bilhassa mensubu olduğu tekkede yapılan tasavvuf musikisi çalışmalarını aralıksız devam ettirir.

Celal Güzelses’in İstanbul’da plak firmaları ile teması sürerken bir gün Feyzi Pirinççioğlu, Celal Güzelses’i Dolmabahçe Sarayı’na götürerek Atatürk'e tanıtır. “İşte Diyarbakır’dan plak yapmaya gelen gencimiz” der. Atatürk, Celal Güzelses’e ismini sorunca o da “Mehmet Celalettin” der. Atatürk, “1917 yılında Seman (Gazi) Köşkü’nde bana şarkı ve türkü okuyan sen miydin?” diye sorunca Celal Güzelses de “Evet efendim bendim.” diye cevap verir.

Diyarbakır’da kazaların bitmediği cadde! Esnaftan çağrı Diyarbakır’da kazaların bitmediği cadde! Esnaftan çağrı

Atatürk, Dolmabahçe’de bulunan zevata Celal Güzelses’i tanıtır ve 1917 yılındaki karşılaşmalarını anlatır. burada Güzelses'i yeniden dinler. Celal Güzelses’in sesinden ve musiki bilgisinden etkilenmiştir. Celal Güzelses’in daha önce Diyarbakır Ulu Camii’nde müezzinlik yaptığını öğrenince Celal Güzelses’e şu soruyu yöneltir “Celal bana Peygamberi anlat nedir, nasıl biridir?” Celal Güzelses ummadığı bir soruyla karşılaşınca duraklar ve nasıl cevap vereceğini düşünür ve mevlit okumaya başlar. Selam kısmında herkes ayağı kalkar el bağlar. Okuduğu mevlit bitince şu açıklamayı yapar: “Efendim siz ki yoktan bir vatan yarattınız. Cihana kafa tuttunuz, herkes sizin önünüzde diz çöktü. İşte hiç görmediğiniz zat-ı muhteremin önünde ayağa kalktınız el bağladınız işte peygamberimiz budur.” deyince Atatürk, Celal Güzelses’i tebrik eder ve orada bulunan “Colombia” plak firmasının yetkilisine dönerek “Celal’in okuduğu bu mevlidi de plağa doldurun” der. Atatürk’ün bu isteği üzerine Celal Güzelses iki adet mevlit plağı doldurmuştur.

ŞARK BÜLBÜLÜ LAKABINI ALMASI HİKÂYESİ 
Celal Güzelses’in dolduracağı plakların üzerine ne yazılacağı konuşulur ve “Şark Bülbülü Celal” yazılması önerilir. Celal Bey: “Ben Diyarbakırlıyım Diyarbakır Bülbülü veya Dicle Bülbülü” yazsınlar der. Bunun üzerine orada bulunan zevat bu iki düşünceyi oylar ve 24 kişinin 20’si “Şark Bülbülü Celal” yazılsın diye kanaat bildirirler. Atatürk de bu görüşe katılarak plak firması sahibine Celal’in dolduracağı plaklara “Şark Bülbülü Celal” yazılması talimatını verir. Böylece Celal Güzelses ölene kadar Atatürk’ün vermiş olduğu “Şark Bülbülü” unvanıyla anılır.

Atatürk doktorunu çağırtarak Celal’i muayene etmesini ister. Celal Bey huzursuz olur; “Ben hasta değilim neden muayene etsinler ki?” der. Doktor Celal’in boğazını ölçer ses tellerini muayene eder ve herhangi bir şey bulamaz ve ses oktavının yüksek olduğunu, ses tellerinin sağlam olduğunu ve okuduğu eserler kadar ses tonu değişmeden tekrar okuyabileceğini belirtir. Doktorun verdiği bu bilgi üzerine Celal Güzelses rahatlar. Kendisinden, oradaki sanatçılar İstanbul’da kalmasını isterler. Fakat Celal Bey Diyarbakır’dan ayrılamayacağını belirtir.

Celal Güzelses, 1929’da getirildiği Özel İdare Müdürlüğü evrak memurluğu görevinden 1950 yılına emekliye ayrılmıştı. Emekli oluktan sonra kendisini tümüyle folklor çalışmalarına verdi. Ancak aynı yıl, Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti’ne yapılan resmi ödenekler ve belediye yardımlarının kesilmesi üzerine cemiyetten ayrıldı. 1956 yılında ise arkadaşlarının kendisinden ayrılarak Yıldız Kulübü’nde toplanmaya başlamasına çok üzüldü. Ulu Cami baş müezzinliği için vilayete başvurdu ve bu görevi 1956 yılından ölümüne kadar sürdürdü. Öldüğünde cenazesi Ulu Cami’den eller üzerinde ilahi ve tekbirlerle alınarak, vasiyeti üzerine, Mardin Kapı Mezarlığı’nda Şeyhi Zeki Efendi’nin gömülü olduğu mezarın alt kısmında toprağa verildi. Diyarbakırlıların gönlünü fethetmeyi başaran Celal Güzelses’in ölümü, çevresinde büyük bir üzüntü yarattı.

Celal Güzelses’ten yaklaşık olarak 46 kadar türkü derlenmiştir. Bunlar; Ağlama Yar Ağlama, Bülbülün Kanadı Sarı, Dağlar Dağımdır Benim, Esmerin Ağı Gerek, Mardin Kapı Şen Olur, Nare Esvap Yıkıyor, Vallahi O Yârdir... gibi türkülerdir.

Haber: Devrim AKTÜRK

Editör: Devrim Aktürk