İslam’a göre hasta ziyaretinin önemi ve fazileti nedir?-7

Hak Dostuna Misafir Olan Hasta

Yaşlı ve muzdarip bir hasta, Mâruf-i Kerhî Hazretleri’ne misâfir olmuştu. Adamcağız bîçâreydi; saçı dökülmüş, yüzünün rengi uçmuştu; canı, vücûdunu bir çengel gibi pârelemekteydi. Mâruf-i Kerhî Hazretleri, bir yatak serdi ve hastanın istirahatini temin etti.

 

Hasta, ıztırâbının şiddetiyle inim inim inliyor ve feryâd ü figân ediyordu. Gece sabaha kadar kendisi bir nefes uyumadığı gibi feryatlarıyla hâne halkından da hiç kimseyi uyutmuyordu. Üstelik gittikçe huysuzlaştı ve ev halkına sitemler yağdırıp onları rahatsız etmeye başladı. Nihâyet onun bu sert tabiatına ve kötü davranışına tahammül edemeyen evdekiler, birer-ikişer başka yerlere kaçtılar. Evde, hasta ile Mâruf-i Kerhî ve hanımından başka kimse kalmadı.

 

Mâruf-i Kerhî, geceleri de uyumuyor; bu huysuz hastanın ihtiyaçlarını görmek, ona hizmet edebilmek için çırpınıp duruyordu. Ancak birgün uykusuzluğu had safhaya ulaşınca gayr-i ihtiyârî uykuya daldı. Onun uyuduğunu gören gâfil hasta da, kendisine şefkat ve merhametle kucak açan bu sâlih zâta teşekkür edeceği yerde sitem ediyor ve kendi kendine:

 

“–Bu nasıl derviş böyle!.. Zaten bu gibilerin zâhirde adları-sanları var; hakîkatte ise riyâcıdırlar. Her işleri gösteriştir. Bunların dışları temiz ama, içleri kirlidir. Başkalarına takvâyı emrederler, kendileri yapmazlar. İşte şu adam da benim hâlimi düşünmeden uyuyor. Kendi karnını doyurup uykuya dalan biri, sabaha kadar gözlerini yummayan biçâre hastanın hâlinden ne anlar!..” diye söyleniyordu.

 

Mâruf-i Kerhî, işittiği bu acı sözlere karşı da sabır ve kerem gösterdi. Duymazdan geldi. Lâkin sabrı taşan hanımı daha fazla dayanamadı ve Mâruf-i Kerhî’ye sessizce şunları söyledi:

 

“–Şu huysuzun neler söylediğini duydunuz. Artık onu bu evde barındıramayız. Bize daha fazla ağırlık vermesine ve size cefâ etmesine müsâade etmeyelim. Söyleyin buradan gitsin de başka bir yerde başının çâresine baksın. İyilik, kıymet bilene yapılır. Nankörlere iyilik yapmak, kötülüktür. Onları daha da azdırır. Alçak kimsenin başı altına yastık konulmaz. Böyle zâlim kimselerin başları taş üstünde gerektir!”

 

Hanımının bu sözlerini sükûnetle dinleyen Mâruf-i Kerhî Hazretleri, mütebessim bir çehreyle şöyle buyurdu:

 

“–Ey hanım! Onun söylediği sözler seni niye incitir ki?.. Bağırmış ise bana bağırmış; terbiyesizlik yapmış ise bana yapmıştır. Onun nâhoş görünen sözleri, bana hep hoş gelir. Görüyorsun ki, o dâimî bir ıztırap içindedir. Baksana; zavallı bir nefes bile uyuyamıyor!.. Hem bilesin ki asıl hüner, asıl şefkat ve merhamet, böyle kimselerin cefâsına katlanabilmektir...”