Kusurlarınızı Öpün

Tavsiye edebileceğim bir ritüelim var: Fırsat buldukça tabi... Ellerime bakıyorum ve sonra ayaklarıma ve de gözlerime, kulaklarıma...  Teşekkür ederim diyorum, ah binlerce kez şükran.. Ne büyük görevler üstlenmişsiniz. Binlerce kez şükran… Güzel görünmek gibi bir derdim yok. Bedenimi allayıp pullayıp insanlara güzel göstermek gibi bir çabam... -Ki beden dediğin bir yanılsama, ona can veren öze bak sen…

 

İçe yönelmekten dışa yönelmeye fırsat bulamayanlardan oldum hep. Bir yere mi gideceğim,  en fazla 3 dakika. Aç dolabı, aldığın ilk giysiyi çek üstüne. Hoop tamam. Yok o buna uysun, şu şuna uysun, dert değil. Ki zaten başlı başına uyumsuz, aykırı bir kişiliğim. Pantolonumun rengi tişörtüme uymuyormuş, çok mu önemli canımm! Bir kıyafet rahatsa, gerisi teferruat... Mesela şu topuklu ayakkabılar... Cidden rahat mıdır giyenler? Bence ayakları "imdaat" diyor olmalı. Ya da nefes almayı bile zorlayacak giysiler? Ne derece rahat olabilir ki! Peki ne için bu işkence? "Güzel" görünmek mi tüm mesele?

 

Ha bir de şu makyaj olayı. Neden biricik cildimize tecavüz edelim ki? Sahi, kendiyle barışık biri neden uğraşsın ki tüm bunlarla! Neden "güzelleştirmeye" çalışır ki insan kendini? Ruhu güzelse, zaten güzel değil midir insan? Tüm mesele ruh/öz değil midir? Bedene/dışa bu denli yönelmek de neyin nesi?

 

Kendimi tamamen kabul ediyorum.  Olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum. Sevmek, sadece ötekilere yöneltilen bir şey mi? Yo yo, lütfen önce kendini...

 

Tüm kozmetik ürünler... Benden ırak. Kırışıklıklarımı kapatsın diye kremler kullanmam. Alnımdaki her bir çizgi, anılarımın yadigârıdır. Yıllarımın yadigârı... Göz çevremdekiler ise, ağız dolusu gülüşlerimin... Saklamaya çalışmam hiç birini. Saçlarımda filizlenen beyazlarım, yılların getirisi. Hepsini tek tek kucaklıyorum, ötekileştirmiyorum azınlık oldukları için siyahlar içinde. Kabulleniyorum, seviyorum saçımın her bir telini... Boyalarla kapamaya uğraşmıyorum. Hoyrat ellerim, eğri dişim, kırık kaşım, güneş lekelerim. Hepsi benim bütünüm. Hiç biri saklanacak, utanılacak bir kusur değil ki. Bir de şu fotoğraf düzenleyici programlar var. Değinmeden edemeyeceğim.

 

Arkadaşlar geçenlerde kendi sayfasında fotoğrafımızı paylaşmış. Yan yanayız. Gel gör ki, ilk bakışta tanıyamadım kendimi. Taktığım fulardan tanıdım. Abartmıyorum, cidden öyle. "Yahu bu benim fular ama bu kim?" dedim bir an. O derece yani. Saçlar desen, daha bir koyulaşmış, simsiyah. Nasıl bir renk ayarı yapmışsa artık! Gözler desen, benim değil, farklı bir renk. 31 yıllık kahverengi gözlerim gidivermiş. Burun desen, o da gitmiş, ortada yok. Evet evet, o koca burnum resmen yok olmuş. Görünmüyor. Yüzümde tek bir çizgi desen yok. Cam gibi parlıyorum. Tek bir kırışıklık, tek bir leke... Nur-u pak vesselam.

 

Yahu nedir bu arkadaş, kusursa kusur. Ben mutluyum dedim, senin o kusur dediklerinle. Güzelleşmek adı altında değiştirmek veya kamufle etmekle uğraşmıyorum insanların "kusur" olarak gördüklerini. Bir akımdır gidiyor. Kusursuz giyim, kusursuz beden, kusursuz yüz... Kusurdan neden bu denli korkulur ki? Oysaki yüzünüz ancak bir düşünceyi yansıtırsa güzeldir. Peki kusursuz bir yüz, bir düşünce yansıtır mı?