Diyarbakır’lı Bir Şair Aile

Diyarbakır tarih içerisinde çok sayıda önemli şahıslar yetiştirmiştir. Önceleri Osmanlı İmparatorluğu, sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, ülkemizde ve hatta dünyada iz bırakmış olan bu şahıslardan bazıları, aynı sülaleye mensup olan insanlardır. Kimdir bu insanlar, kısa bilgilerle, Diyarbakırlı bir şair aileye dikkatleri çekmek isterim:
İBRAHİM CEHDİ EFENDİ
18. Yüzyıl divan şairlerinden olup, 1771’de  Diyarbakır’da dünyaya gelmiş ve 1808’de, doğduğu kentte vefat etmiştir. Şiirlerinde Cehdî mahlasını kullanan İbrahim Efendi, Diyarbakır Müftüsü Seyyid Kasım Efendi’nin torunu Süleyman Efendi’nin oğlu, şair ve devlet adamı Said Paşa’nın dedesidir. Servet-i Fünun dönemi şair ve yazarlarından Süleyman Nazif) de onun sülalesindendir. Torunlarından Süleyman Nazif, Servet-i Fünûn dergisinde ilk şiirlerini İbrahim Cehdi takma adı ile yayımlamıştı. Ailesinden birçok fikir ve sanat adamları yetişmiştir. Şiirlerinden örnekler, Saadettin N. Ergun’un “Türk Şairleri” adlı çalışmasında da yer almıştır.  
 DİYARBAKIRLI SAİD PAŞA
Diyarbakırlı Mehmed Said Paşa, 1832 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi.  Babası, Divan Efendizâde şair Süleyman Nazif, dedesi gene kıymetli şairlerimizden İbrahim Cehdî'dir. Oğulları Süleyman Nazif ve Faik Ali (Ozansoy) edip ve şair idiler. Öğrenimini Diyarbakır’da tamamladı. Arapça ve Farsçadan sonra Fransızca öğrendi. Tahsilini tamamladıktan sonra 1849 yılında Diyarbakır tahrirat kaleminde memurluğa başladı. 1857 de Hacegânlık rütbesi verildi ve dört sene sonra da vilâyet tahrirat baş kitabetine getirildi. 1868 yılında mektupçuluğa yükseldi. Onun dürüst ve temiz karakterini ve idarecilikteki üstün kudretini anlayan hükümet, 1872 yılında kendisini Mülkiye Paşalığı rütbesi olan Mîrmiranlık payesiyle Mamuretülaziz (Elâzığ) Mutasarrıflığına tayin etti. Said Paşa, 1874 de Maraş Mutasarrıflığına, üç ay sonra Mardin mutasarrıflığına tayin edildi. Oradan Muş mutasarrıflığına nakledildi. 1878 yılında istifa ederek Diyarbakır’a  döndü. 
Daha sonra Mareşal İzzet Paşa'nm muavinliğine atandı. Bilahare önce Siirt, sonra ikinci defa Mardin mutasarrıflığına tayini çıktı.
1881 yılında emekliye ayrılarak sadece okuyup yazmakla meşgul oldu. Ancak 1888'de İkinci Abdülhamid’in kendisine Rumeli Beylerbeyi rütbesi vermesinin ardından tekrar Muş Mutasarrıflığına atandı. Buradan tekrar Mardin mutasarrıflığına getirildi ve bu görevdeyken 1891 yılında hayatını kaybetti. Said Paşa, şu üç çok değerli eser bırakmıştır
1. Mir’at-ül İber (genel tarih, 10 cilt, 9 cildi basıldı, el yazması olan son cildi de Müze Kütüphanesine oğulları tarafından hediye edilmiştir), 
2. Diyarbekir Tarihi (1302 tarihli Diyarbekir Sâlnâmesi'nin ikinci kısmını teşkil eden 144 sayfalık bir ilâvedir. Said Paşa bu eserinde başlangıçtan Osmanlı fethine kadar olan Diyarbekir tarihçesini özet olarak yazmıştır).
3. Nizamü’l Edeb, Türkçe Hülasâ-i Mantık, Mir’at-ı Sıhhat, Nuhbetü’l Emsal, Tabsıratü’l İnsan, İlm-i Hesab, Encümen-i Şuara (17. asır şairlerinden Âli ile başlayıp Şeyhülislâm Yahya Efendi'de sona ermektedir. Bu eseri de Müze Kütüphanesi'ne ailesi tarafından hediye edilen kitaplar arasındadır).
 SÜLEYMAN NAZİF
Said Paşa ile, bir aşiret reisinin kıza Ayşe hanımın oğlu olarak 1870 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen Süleyman Nazif, Milletimizin asla unutmayacağı, çok büyük bir şair, yazar ve devlet adamıdır. 
Bir süre devlet memurluğu ve Vilayet Gazetesinin baş yazarlığını yapan Nazif, Padişah II.Abdülhamid’in gazabına uğrayınca 1897 yılında Fransa’ya kaçıp, bir süre Paris’te yaşadıktan sonra af edilerek Yurda döndü ve vilayet mektupçusu olarak Bursa’da göreve başladı. 1914 yılına kadar Basra, Musul, Kastamonu, Bağdad vilayetlerinde görev yaptı. Saltanata karşı olan aydınların İşgalci İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderilmeleri işleminden Süleyman Nazif de nasibini aldı. Ankara’da millî hükümetin kurulmasını müteakip, İstanbul’a dönerek, Resmi Gazetede çalışmaya başladı. 4 Ocak 1927 tarihinde İstanbul’da vefat eden S.Nazif’in kitap bütünlüğünde; Gizli Figanlar (1906), Fırak-ı Irak (1918), Batarya İle Ateş(1917) ve Malta Geceleri (1924) adlı şiir kitapları ile  Çal Çoban Çal (1921), Tarihin Yılan Hikayesi (1922) ve İki Dost (1926) adlı makalelerinden oluşan eserleri bulunmaktadır.
FAİK ÂLİ OZANSOY
           Süleyman Nazif’in kardeşi olan Faik Âli, 1876 tarihinde Diyarbakır’da doğdu. İstanbul’da Mülkiye Mektebinde öğrenim gördüğü sırada, Saray’a muhalif olan şair ve yazarlarla birlikte o da tutuklandı ama, araya ağabeyi Süleyman Nazif’in girmesiyle serbest kaldı ve 1901’de Mülkiye’den mezun oldu.Çeşitli ilçelerde kaymakamlıklar yaptıktan sonra Diyarbakır valisi oldu. Sonra Dahiliye Nezareti Müsteşarlığına atandı. 1931 yılında emekliye ayrılmadan önce Fransız mektebinde Türkçe, Mülkiye Mektebinde Fransızca öğretmenliği yaptı.
           Faik Ali’nin Fânî Teselliler (1908), Temâsil (1913),Elhân-ı Vatan (1915) ve Şâir-i A'zam'a Mektub (1923) adlı şiir kitapları; Payitahtın Kapısında (1920)  ve Nedim ve Lale Devri (1950) adlı iki manzum oyun kitabı;Midhat Paşa (1908)’nın hayatını konu alan bir biyografi kitabı bulunmaktadır. Ünlü bestekârların besteledikleri kimi güfteleri bilinen Faik Âli’nin en ünlü güftesi şudur: 
Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
Mehtaba bakıp yâr ile sohbet ne güzel şey
Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
 Dünyâda senin âşıkın olmak ne saâdet
Hiç bitmeyecek aşk-ı muhâbbet ne güzel şey
Yıldızların altında ibâdet ne güzel şey
MUNİS FAİK OZANSOY
               1911 yılında Midilli Adasında doğdu. Şair Faik Ali Ozansoy'un oğlu, şair Süleyman Nazif’in amcasıdır. İlk öğrenimini  Fransız okulunda yaptı. 1932 yılında Galatasaray Lisesi'ni, 1935 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1939'a kadar İş Bankası'nda hukuk müşaviri ve müfettiş olarak çalıştı. Daha sonra İktisat ve Ticaret Bakanlığı'nda (1957) çalıştı. Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği (1958-1960), Merkez Bankası Başmüşavirliği (1964), Başbakanlık müsteşarlığı (1965) yaptı. Birinci sınıf büyükelçi payesiyle Paris Büyükelçiliği nezdinde Unesco Türkiye daimi temsilcisi oldu (1971). Bu görevdeyken Paris'te 31 Mart 1975 tarihinde kalp krizinden yaşamını yitirdi.
İlk şiiri ve yazılarını Galatasaray Lisesi'nde öğrenciyken 1930'da yayımladı. O yıllarda Akademi ve Galatasaray dergilerini, 1936-1937 yıllarında da babasıyla Marmara dergisini çıkardı.Resimli Şark, Çığır, Millet, Bayrak, Şadırvan ve başka dergilerde şiir ve eleştiri yazıları yayımladı.Türk edebiyatında çok önemli bir yeri olan ünlü Hisar Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı.Büyük Mabedin Eşiğinde (1938),Hayal Ettiğim Gibi (1948),Yakarış (1959), Bir Daha(1959), Zaman Saati (1965),Yakınma (1968) veKaybolan Dünya (1971) adlı şiir; Düşündüğüm Gibi (1957) adlı Oyun; Medea (2 perdelik) manzum tragedya,(1963) ve  Ankara Devlet Tiyatrosu,1966). Adlı telif ve Andromak (trajedi, 5 perde, Jean Babtiste Racine, 1967) adlı çeviri eserleri bulunmaktadır. Aşağıdaki şairin bir şuurunu veriyorum:
Bezginlik
     Bütün zevklerini tattım hayatın;
     İçkiler tortulu, meyveler buruk;
     Bir tat var içimde acıya yakın.
     Beden zevklerinden kalan: yorgunluk...
 
      Nedir düşünceyi tutan havada?
      Vücudu toprağa çeken ağırlık?
      Bir sonsuz denizde bir küçük ada,
      Yelkenler yırtılmış, kürekler kırık.
İFFET HALİM ORUZ
           Aileye Büyük Şair Süleyman Nazif’in kardeşi Saide hanımın kızıdır. Gazeteci-yazar, şair olan İffet hanım 1904’de İstanbul’da doğmuş olup, ana tarafından Diyarbakırlı’dır. Dönemin ünlü askerlerinden  General Halim Oruz’un eşidir. Erenköy Kız Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre Ticaret Bakanlığı’nda çalıştıktan sonra İstanbul Belediyesinde ve kimi derneklerde etkin görevler üstlendi. Türk Kadınlar Birliği’nin Diyarbakır Şubesi’ni kurdu. Bu derneğin İstanbul Şubesi’nin başkanlığını ve genel başkan vekilliğini yaptı.
Oruz’un ilk yazıları, 1927’de Diyarbakır’da münteşir  Halk Sesi gazetesinde yayımlandı. Ulus gazetesinin kadın sütununda yazıları yayımlandı. 1947 yılında çıkardığı Kadın gazetesini sonraki yıllarda dergi formatında yayımladı.  Kadınların çıkardığı en uzun süreli dergi olması ve dönemin kadınları hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir kaynak olan derginin yayın kurulunu, yayımlandığı sürece kadınlar oluşturdu. 
Kızılay Çocuk Esirgeme Kurumu, Yardımseverler Derneği, Çocuk Dostları Derneği, İstanbul Aile Planlaması Derneği vb. kuruluşlardaki hizmetlerinin yanısıra Türkiye İşitme ve Konuşma Vakfı’nın kurulmasına öncülük eden Oruz, Darülaceze’ye de 25 yıl başkanlık etti. 1993’de İstanbul’da vefat eden İffet Halim, yurt gezilerine ilişkin anılarını yazmış, özellikle 1927 yılında yaptığı Diyarbakır gezisinin yaşamının önemli bir dönüm noktası olduğunu edebi yaşamının ikinci ve asıl safhası olduğunu söylemektedir. Bu gezi notlarının ve şiirlerinin bazıları Füsun adlı dergide yayımladı.
İffet Hanım, Füsun (1928), Tul Daireleri (1931), Kışın Bahar (1965) adlı Şiir; Burla (1933) adlı oyun, Yeni Türkiye’de Kadın (1933), Türkiye’de Fiyat Murakabesi: Mevzuat ve Tatbikat (Sıtkı Yırcalı ile, 1944) ve Atatürk Döneminde Türkiye’de Kadın Devrimi (1986) adlı inceleme kitaplarının müellifidir.
 Aşağıda İffet hanımın tasavvuf çağrıştıran bir şiirini sunuyorum:
“Bekr’in Diyar’ından /  Dicle’nin kenarından, 
Mardin’in dik yarından / Koşarak sana geldim!
Suriye çöllerinden / Serabın göllerinden, 
Haleb’in yollarından / Aşarak sana geldim! 
 
Toros’lar arasından / Adana yaylasından,
Konya’nın ovasından / Uçarak sana geldim!”