Ozanlık Döneminin Diyarbakır’daki İzleri
Uzun yıllar Başkanlığını yaptığım Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu, Valilik ile birlikte Eskişehir’deki, aralıksız sekiz yıl, uluslararası düzeyde sempozyumlar düzenledi. 11-13 Mayıs 1989 tarihinde düzenlediğimiz IV.Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri’ne çağrımız üzerine, Diyarbakırlı kültür ve hukuk insanı Dr.ŞevketBeysanoğlu da katılmış idi.
“Ozanlık Döneminin Diyarbakır’daki İzleri Ve Diyarbakırlı Saz Şairleri” başlıklı bildirisinde Beysanoğlu, Diyarbakır Edebiyat, hatta Kültür Tarihine ışık tutacak bilgiler vermiştir.
Önceki yazıda bahsedilen Fatma Bacı ve Âşık Melûl’den bir kez daha kısaca bahsettikten sonra Beysanoğlu, bilinen en eski Diyarbakırlı ozanın Şahi olduğunu belirtmiş; şu ozanların şiirlerinden örnekler vermiştir: Âhû, Civan, Hadidi, Hasreti, Cedidi, Şirin, Diriği, İsmail, Kul Mahmud, Kahti, Hacı Civan, Mâhir, Mansur ve Mah Turna.
Bu Diyarbakırlı ozanlardan Şirin ile Kahti’nin Ermeni oldukları, şiirlerini Türkçe söyleyip yazdıklarını öğrenip, şiirlerini de okuduktan sonra, Anadolu insanlarını birbirlerine düşüren yabancı unsurlara bir kez daha lânet okudum!...
Listede son sırada bulunan Mah Turna’yı tanıyorum. Hacı Bektaş şölenlerinde gördüğüm, asıl adı Selime Yaşar olan bu hanımefendi ozanımızın 1954 yılında Bismil’e bağlı Türkmenhacı köyünde doğmuş olduğunu ve daha bir yaşında iken gözlerini kaybettiğini Beysanoğlu’nun bildirisinden öğrendim.
Talihsiz Mah Turna, çaresizliğini, şu deyişiyle haykırmaktadır:
Ben kendime sahip oldum,
Aşık oldum, dostu buldum.
Derdimden sararıp soldum
Çaresizim, yaralıyım.
Bir yaşında aldın gözüm,
Dertliyim çoğaldı sözüm.
Geldim sana sürem yüzüm
Çaresizim, yaralıyım.
Derdim çoktur nasıl coşum
Çileden kurtulmaz başım
Mah Turna’yım yok sırdaşım
Çaresizim, yaralıyım.
Bilindiği gibi, âşıklık geleneği içinde, birçok kadın ozanlarımız vardır.Mah Turna gibi,kendi deyişleri olan, bu deyişleri bizzat çaldıkları sazları eşliğinde çalış çığıranlar vardır. Şah Turna, Sarıcakız, Aslı Bacı, Nevcivan Bacı, Şahsenem, Nurşah Bacı vb. gibi…
Diyarbakırlı Ermeni ozanlar arasında yer alan Şirin’in cinsiyeti hakkında bilgi yoktur. Beysanoğlu’nun saptamasına göre, Türkçe yazıp çığıran Şirin, Hasreti’nin kahvehanesinde çalıp söylerdi ve çok güzel sesi vardı. 1834 yılında ölen Şirin’in Türk diline ne kadar hakim olduğu şu ödeyişinden anlaşılmaktadır:
Göz yaşıyla name yazdım sana yar
Bir oku gör ağ mı yoksa kara mı?
Yeter yetmez haber eyle bana yar
Vusul bulup gül ellere vara yar
Gelen yoktur seni kimden sorayım
Elim yetmez sana mektup vereyim
Çok arzum var bir de yüzün göreyim
Görebilmem dağlar almış aramı
Ne Şirin’dir sizin elin havası
Sende imiş bu gönlümün yuvası
Sen bilürsün bu derdimin devası
Gayri tabibsağladamaz yaramı.