Ham (olgunlaşmamış) bir meyvede hiçbir tat ve lezzet bulunmaz, bulunmadığı için de bu ham meyveleri hiç kimse tüketmez. Örneğin bir semt pazarında bir karpuz almak istiyorsunuz. Karpuzun tezgahtaki büyüklüğüne, muazzam görünüşüne aldanarak aldığınız bir karpuzu eve götürüp kesiyorsunuz. Ancak, kesip yediğiniz karpuzun ham olduğunu, damakta hiçbir tat ve lezzet bırakmadığını anlayınca hem ağzınızdakini hem de karpuzun tümünü çöpe atıyorsunuz.
İşte günümüzde kimi insanlar da ham bir meyveye (yukarıdaki örneğe) benzer. Bir insanın tüm organlarının eksiksiz olduğuna, nefes alış verişine ve görünüşüne asla kanmayın, aldanmayın. Olgunluğu, iradesi, bilinci, fikri, anlayış ve kavrama kapasitesi oluşmayan, kısacası; insanı insan yapan temel özellikleri, unsurları taşımayan bir insan ham bir insan ve her türlü bilgi ve kültürden yoksun bir insan demektir. Bu tür insanların zihniyeti ve ideolojileri cahiliye ve ortaçağ dönemini adeta andırıyor. Bu tür insanlarla ne sohbet edilir ne de yol gidilir. Bu tür insanlarla ne alışveriş yapılır ne de bulundukları mecliste oturulur.
Böyle bir benzetmeyi niçin yaptığımı da bizzat yaşadığım bir olay ile anlatabilirim:
Geçtiğimiz hafta sonu (öneki gün, yani cumartesi günü) çocuklarımla birlikte ikindi vakti sonrası Sur ilçesindeki Gazi Caddesi’nde geziyordum. Malumunuz havalar çok sıcak olunca insan soğuk içecek tüketmek ister. Biz de soğuk bir şeyler içmek için çocuklarımın da isteğiyle ‘buzlaş, meybuz’ diye bilinen meyve aromalı buz (slush) aldık.
Ulu Cami yakınlarındaki bir esnaftan aldığımız ve pet (plastik) bardaklara doldurulan buzlaşları kaldırımlarda yürüyerek yavaş yavaş yiyorduk. Gazi Caddesi’nde kentin sembolü haline gelen meyan kökü şerbeti satan satıcıların yanına vardığımda buzlaşım bittiği için pet bardağımı şerbet satıcılarına ait birinin tezgahının önünde bulunan çöp kovasına attım.
Pet bardağımı çöp kovasına atar atmaz, şerbetçi adam, attığım çöpü (pet bardağımı) oradan alıp belediyenin çöp kovasına atmamı istedi. Neden diye sorunca, yine aynı cümleyi yineledi. Çöp kovasından pet bardağımı alıp şerbetçiye de dönerek “Allah akıl fikir versin” deyip çöpümü bu kez diğer şerbetçilerin çöp kovalarına atmak istedim. Ancak onların da ilk şerbetçiyle aynı düşüncede olduğunu anlayınca pet bardağımı biraz ileride bulunan belediyenin çöp kovasına attım.
Pet bardağını çöpe attıktan sonra ilk şerbetçiyle aynı düşüncede olan başka bir şerbetçinin yanına giderek, “Eğer ki sizden şerbet alıp içseydim hem içinde şerbet içtiğim pet bardağını hem de içinde buzlaş içtiğim pet bardağını çöp kovanıza atmama sesinizi çıkarmazdınız” diyerek tepki gösterdim ve sonra oradan uzaklaşıp gittim.
Yukarıdaki benzetmeyi yapmamın nedeni işte bu akıl almaz durumdan ibaret.
Tarihi Sur ilçesi Gazi Caddesi’nde yıllardır meyan kökü şerbeti satarak kentin sembolü haline gelen ve insanlara örnek olması gereken bu satıcıların, bu davranışı akıl kârı değil. Bir Diyarbakırlı olarak ben değil de başka bir ilin bir insanı ya da bir turist, bu akıl dışı durumla karşılaşsaydı kent insanı hakkında acaba ne düşünürdü.
Bu tür insanlar, yalnız kendilerini değil kenti de kent insanını da kötülemiş oluyor. Bu gibi insanlar, farklı illerdeki insanların Diyarbakır’a ve Diyarbakır insanına farklı bir algıyla yaklaşmasına neden oluyor. Kentin sözde sembolü haline gelen bu şerbetçilerin akıl tutulmasına yol açan bu eylem ve davranışını sert bir dille kınıyorum ve bunu onlara asla ve asla yakıştıramadım, yakıştıramıyorum.
Bu insanların, meyan kökü şerbeti yapmayı öğrenmeden önce insanlara insan gibi davranmayı, konuşmayı ve insanlara karşı bilinçli olmayı acilen öğrenmelerini öneririm. Kentin sembolü haline gelen bu şerbetçilere ‘iletişim, davranış ve anlayış’ eğitimi verilmesi acilen şarttır. Şerbetçi olmadan önce ‘insan’ olmayı öğrenmeliler.