Güzel Ahlak-1

 

Güzel ahlak, insanoğlunun selim fıtratının gereklerini yerine getirmesi ve dinimizin “münker” olarak vasıflandırdığı kötülük ve çirkinliklerden uzak durmasıyla kök salacaktır.

İnsanı, varlık âleminde önemli ve anlamlı kılan husus; eşya, tabiat ve kâinatla ilişkisinde üstün özelliklere sahip bir varlık olarak yaratılış amacının gereklerini yerine getirme sorumluluğudur. Bu bağlamda insana rehberlik eden ve ideal davranışı belirleyen en büyük imkân ise, vahiy ve onu hayata taşıyan peygamberlerdir. Kuşkusuz vahyin son ve evrensel kitabı Kur’an-ı Kerim, peygamberi de Hz. Muhammed Mustafa’dır. Böylece insan, Kur’an ve sünnetin rehberliğinde hayata bütünlüklü bir değerler dünyası içerisinde bakabilmeyi öğrenerek güzel ahlaka dayalı bir hayat inşa edebilmektedir.

 

Güzel ahlakın benimsenmesi ve gelişmesindeki en önemli imkân, dünyayı ve ahireti anlamlandıran imandır. Bunu takip eden en önemli aşama ise kulluğun en özel boyutu olan ve insanı Rabbine yaklaştıran ibadetlerdir. Vücuttaki kalbi besleyen ana damarlar mesabesindeki bu iki değer, güzel ahlakın membaıdır. Bu açıdan güzel ahlakın varlığı, iman ve kulluktan neşet eden değer ve erdemlerin bireysel ve sosyal hayata taşınmasıyla ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, iman ve kulluk bilinci ne kadar sağlam ise ahlak da o denli muhkem ve müstakim olacaktır. Nitekim güzel ahlaka dönüşmeyen bir inanışın en bariz menfi yansıması, şekle ve söyleme indirgenen yüzeysel bir dindarlık anlayışıdır. İmanın tahkiki boyuttan taklidî zemine çekilerek asli hüviyet ve fonksiyonunu kaybetmesine sebep olan bu anlayışta, içinde birçok hikmeti barındıran ibadetlerin özünün ve kulluğun gayesinin yitirilmesi söz konusudur. Buna göre, sağlam bir inanç ve onun tabii neticesi olan içselleştirilmiş bir kulluk bilinci olduğunda güzel ahlak tabi bir davranış haline gelecektir.