Ali Emiri’den Günümüze: Sahaflık ve Kütüphanecilik
Mezopotamya’nın kalbi, uygarlığın başkenti olan Diyarbakır tarih boyunca sanatıyla, dinsel eserleriyle, ilimle, bilimle ve sanatla ön plana çıkarken, bunun bir başka ayağı olan sahaflık ise kıymet arz eden yerini her daim almış, hiç şüphesiz ki halen de yerini almaya devam etmektedir.
Mesudiye Medresesi, Zinciriye Medresesi ve daha nice mesken eğitimhanelerde yetişen kıymetli alimler, her daim bu toprakların bir evladı olarak hem kente, hem de insanlığa hizmet etmişlerdir. İşte, bunlardan biri olarak yaşamını milletine adadığı kütüphanecilik işleviyle pekiştiren Ali Emiri Efendi, 1857 tarihinde hayata gözlerini açmış, bu mukaddes kentin bir evladı olarak biriktirdiği, topladığı, bir araya getirdiği tarihi eserler olan kitaplarını bir mekanda toplamanın yolunu aramıştır.
Bilinen en eski Türkçe sözlük olan Divânu Lügati't-Türk adlı eserin orijinal tek kopyasını bularak kültür hayatına kazandıran kişi olan, otuz yıl kadar Osmanlı Devleti'nin değişik eyaletlerinde memuriyet yapan ve gittiği yerlerde nadide kitapları toplamayı başaran Emiri Efendi, belki de Osmanlı’nın ilk sahaflık kimliğini de gün yüzüne çıkaran kişi olarak adını yüzyıllara meydan okuyan Osmanlı Devleti’nde duyurmayı başarmıştır. Keza diğer sahaflardan farklı özelliğe sahip olan Emiri Efendi, biriktirdiği kitapları ne satmıştır, ne de takas etmiştir. Bu eşsiz ve nadide eserleri tamamen ülke topraklarına vakfederek, kendi öz milletine armağan etmiştir. Pek tabii ki bunu da başararak 23 Ocak 1924 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.
Onun izinden giderek yıllarca sahaflık yapan şahsiyetler, simalar ve isimler bugün de dahil olmak üzere, kente hem yerli, hem de yabancı eserleri kimi zaman takas usulüyle, çoğu zaman ise satarak işlevselleştirmişlerdir.