Ama bir de o vitrinin arkası var. Hani şu kameranın girmediği, bürokratın uğramadığı, vatandaşın her gün "ya sabır" çektiği sokaklar...

Sabahın ilk ışıklarıyla Dağkapı Meydanı’ndan şöyle bir Sur’a doğru bakıyorum. Tarih, tüm heybetiyle karşımızda duruyor. Surlarımız, burçlarımız, restore edilmeyi beklesede... Dışarıdan gelen misafire, turiste gösterdiğimiz "Vitrin Diyarbakır" burası. Pırıl pırıl, göz alıcı.

Geçtiğimiz günlerde bir esnaf çay içiyoruz. "Servet abe" dedi, "Şehir güzeldir ama bizim dertler makyajla kapanmıyor." Haksız mı? Vallahi değil.

Trafik çilesi kader mi?

Hele o trafik… Şehir büyüyor, nüfus artıyor ama yollar aynı, kavşaklar aynı. Sabah işe gitmek dert, akşam eve dönmek ayrı dert. Şehrin batı yakasına yapılan onca lüks bina, geniş bulvarlar güzel de, şehir merkezindeki bu sıkışmışlık hissi ne olacak? Toplu taşımada balık istifi yolculuk yapan hemşerimin sesini duya var mı?

Yetkililere buradan bir kez daha seslenmek istiyorum:
Diyarbakır, sadece Suriçi’nden, sadece turistik caddelerden ibaret değil. Bu şehrin arka mahalleleri de, sanayisi de, üniversite yolu da hizmet bekliyor. Günü kurtaran değil, bu kadim kentin gelecek 50 yılını planlayan projelere ihtiyacımız var.

Son Söz
Biz bu şehri seviyoruz. Tozunu da seviyoruz, dumanını da. Ama bu sevgi, eksikleri görmemize engel değil. Diyarbakır halkı feraset sahibidir; kimin çalıştığını da, kimin "mış" gibi yaptığını da iyi görür.
Vitrini süslemek güzeldir ama evin içi huzursuzsa, o süsün kıymeti kalmaz. Gelin, bu kış vatandaşı mağdur etmeyin. Gelin, sokağın sesine kulak verin.

Kalın sağlıcakla.