Kendi gitti, neyi kaldı?
Hz. Mevlana’nın dediği gibi: “Kamil odur ki koya dünyada eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser”
Meşhur bir atasözümüz var: At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır!
Peki acaba; insan ölünce neyi kalır, hayali olmayanın hali ne olur? AVM’lerde, çarşı pazarda alışveriş yapar gibi boş yere nefes alışverişi yapanların hayattan aldıkları, çaldıkları, hayata verdikleri nelerdir, neler olmalıdır acaba?
Kendisi fani olan insanın eseri ancak kalıcıdır. Bugün ülkede kamu hizmeti veren mülki ve yerel (mahalli) idarecilerin de durumu Hz. Mevlana’nın söylediği yukarıdaki söze benzer. Kimi mülki ve yerel idareci hizmet etme aşkı ve hayaliyle yaşadığı ve bu yaşantıyla ömrünü tükettiği için tek dertleri bulunduğu ilde kalıcı eserler bırakmaktır.
Onlar, bulunduğu yerdeki insanlara sadece hizmet etme bilinciyle hareket etmesi gerektiği için hizmette sınır ve dur durak bilmemesi gerek. Çünkü onlar STK ve kent dinamikleriyle birlikte hareket eden, kent insanının her türlü sıkıntı ve sorununa her daim çözüm üreten ve yol gösterenler olarak bilinirler. Onlar (mülki ve yerel idareciler) bulundukları ilde gece gündüz demeden, hiç kimseye ayrım yapmadan herkese eşit şekilde hizmet götürmekle yükümlüler.
Dediğim gibi din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan ‘sosyal devlet’ anlayışıyla her kesime hizmet götürmek zorunda olan mülki ve yerel idareciler, atandıkları illerde yaptıkları hizmetlerle, bıraktıkları kalcı eserlerle ses getirmesi gerekir. Çünkü asıl görev ve amaçlarının dışına çıkmaması gereken mülki ve yerel idareciler, bulundukları şehirlerde 7’den 70’e hizmet ve sohbetleriyle herkesin gönlünü hoş tutması, ses getirecek kalıcı eseler bırakması gerekir ki, başka yerlere atanmaları halinde arkalarında resimleriyle, vaatleriyle değil icraatlarıyla, fayda sağlayan hizmetleriyle kendilerinden söz ettirmesi lazım.
Kendisinden bu şekilde söz ettiren mülki ve yerel (mahalli) idareciler atandıkları yerlere kendilerinden önce bıraktıkları eser ve yaptıkları hizmetleriyle sahip oldukları namları, şanları gider. Onların bu nam ve bu üstün hizmet aşkları, onları gittikleri her yerde dimdik uzun süreli ayakta tutmasını, her kesimle iç içe ve muhabbetle olmasını, canından can saymasını sağlar. Çünkü bir sevilen, sevdiğinden nasıl ki büyük bir emek ve fedakarlık istiyor ise, vatandaş da atanan ya da seçilen mülki ve yerel yöneticilerden de büyük bir emek, hizmet ve fedakarlık ister. Vatandaşın bu haklı isteğine, sorun ve sıkıntılarına kulak verip ve bunları çözüme kavuşturan mülki ve yerel yöneticiler ister bu dünyada ister ahrete kendilerinden her daim olumlu bir şekilde söz ettirirler.
Onlar bulundukları kente vatandaşa eşit şekilde hizmet götürdükçe onların eserleri, hayalleri, projeleri her daim ses getireceği kanaatindeyim. (Hizmet) ‘hayali olmayanın hali perişandır’, ‘icraatı olmayanın kalıcı eseri olamaz’ ve olmadığı için de kendisinden, başarısından asla söz ettiremez. Kalıcı eserleriyle kendisinden söz ettirmeyenlerin de yolda kaldığı, sonuna varacağını düşündüğü yolu bitiremediği, umutsuzlanıp hayal kırıklığına uğradığı için sevdası olduğu koltuğunda, yalnızlığa, paslanmaya, çürümeye mahkumdur.
Kimisi bulundukları şehirlerde üstün hizmet ve icraatları sayesinde her dilde ismini her yerde namını, şanını, eserini bırakmayı ve bunlardan her yerde bir asır söz ettirmeyi başarırken kimisinin de bulundukları illerde hizmet aşkı, hizmet etme derdi olmadığı sadece koltuk sevdası olduğu için onların varlığı ve yokluğu herkes için her kesim için birdir. Yani diyeceğim o ki; kimi mülki ve yerel idareci gider ismi kalır, şanı kalır, sevgisi kalır, hayali kalır, icraatı kalır, ses getiren eseri kalır. Kimisi ise gider; o şehirin belki köşelerinde, sokaklarında üstü çizilmiş, boyanmış yırtık ve matlaşmış bir resmi kalır; tıpkı terk edilen bir sevenin elinde bulundurduğu ancak onu hiçbir zaman avutamadığı sevdiğinin sadece bir resminin olması ve ona boş boş bakması gibi…