Alpaslan'ın 1071’de Bizans ordularını Malazgirt'te yenmesinden sonra, Selçuklular XI. yüzyılın sonlarında Bizans içlerine kadar yürüdüler. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075 tarihinde Nicaea (İznik)'yı aldı ve 1080 yılında Selçuklu devletinin başkenti yaptı.

Burası aynı adı taşıyan Gölün doğu tarafında kurulmuş eski bir yerleşim merkezidir. Makedonyalı Büyük İskender'in ölümünden sonra kumandanlarından Antigones, milâttan önce 316 yılına doğru o zamanlar Askania denilen İznik gölünün kıyısında kurduğu bu şehre kendi isminden hareketle Antigoneia adını vermiştir. Antigones milâttan önce 301'de Lysimakhos'a karşı açtığı savaşta ölmüş ve galip gelen Lysimakhos şehrin adını karısı Nike'den esinlenerek Nikaia'ya çevirmiştir; daha önceki ismin Helikore olduğu da söylenir.

M.Ö. IV. yüzyılda İznik, Helenistik çağın bütün şehirleri gibi karelere bölünmüş düzenli bir plana sahipti; bu plan ana çizgileriyle bugünkü yerleşmede de görülmektedir. İlkçağ sikkelerinde "Altın Şehir" olarak nitelendirilen şehrin etrafında kapıları dört yana açılan surlar, ortasında bir gimnazyum, çeşitli yerlerinde de tanrılar için kült mekânları bulunuyordu. İznik, I. Nikomedes tarafından İzmit şehri kuruluncaya kadar bir süre Bitinya Krallığı'nın başşehri olmuş, III. Nikomedes'in vasiyeti üzerine de Roma idaresine girmiştir. Ancak Bitinya bölgesinin bir Roma vilâyeti haline gelmesiyle önemi artmışsa da başkentlik hususunda İzmit ile yüzyıllar boyu süren bir mücadele yaşamıştır. Roma döneminde eski sınırlarının dışına taşarak daha da büyüyen ve yeni sur kapıları yapılan şehir 123 yılında şiddetli bir deprem sonucu harabeye dönmüş ve İmparator Hadrianus tarafından yeniden imar ettirilmiştir; bu sebeple Hadrianus ikinci kurucusu sayılmaktadır. İmparator Valerianus döneminde 258 yılına doğru Bitinya'yı işgal eden Gotlar burayı da İzmit gibi yağmalayıp yaktılar; ancak 259-269 yıllarında tekrar eski durumuna kavuşturuldu.

I. Konstantinos'un Hıristiyanlığı kabul edip bu dini devlet himayesine almasından sonra İznik, 325 yılında imparatorun da hazır bulunduğu I. Genel Konsil'in burada toplanmasıyla tarihe geçti. Bizans döneminde 358, 362 ve 368 depremleriyle 420 yıllarına doğru yaşanan kıtlıktan büyük zararlar gören şehrin tekrar canlanması I. Iustinianos'un zamanına rastlar. Bu dönemde saray yeniden yaptırılmış, su yolları ihya edilmiş, kilise ve manastırlar kurulmuştur. Daha sonra Bizans'ta askerî valilik sisteminin ortaya çıkışıyla İznik imparatorluğun Başkenti oldu.

Selçuklu hânedanına mensup Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu'da fetih harekâtını sürdürürken Bizans tahtını ele geçirmek isteyen Anatolikon theması kumandanı Nikephoros Botaneiates'e de destek verdi. Botaneiates, onun desteğiyle İstanbul'a giderek III. Nikephoros adıyla tahta çıkarken Süleyman Şah da onun İstanbul'a hareketinin ardından İznik ve civarını fethedip İznik başşehir olmak üzere 1078’de Anadolu'nun ilk Selçuklu devletini kurdu.

Süleyman Şah'ın İsfahan'da hapiste bulunan iki oğlu Kılıcarslan ile Kulan Arslan (Dâvud), Selçuklu Sultanı Berkyaruk'un izniyle İznik'e geldiler. Kılıcarslan herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan 1092’de Anadolu Selçuklu tahtına çıktı. Kendisiyle birlikte gelen askerlerin ailelerini de İznik ve civarına yerleştirdi.

İznik 1261 yılında İstanbul'un geri alınışına kadar devam eden Laskaris hânedanı döneminde Bizans'ın devlet ve kilise merkezi oldu; ayrıca bir sanat ve kültür merkezi haline geldi. Burada yeni kilise ve saraylardan başka bir hastahane ile patrikhâne yapıldı. Surlar onarılıp önüne bir duvar inşa edilmek suretiyle şehrin korunması güçlendirildi. II. Theodoros Laskaris, Aziz Tryphon adına bir felsefe okulu ve çok güzel bir kilise yaptırdı. Çepeçevre yeşillikler ve ağaçlarla kaplı olan şehir o dönemde güçlü surları, hendekleri, geniş caddeleri ve çok katlı evleriyle hayranlık uyandırmaktaydı. XIII. yüzyıldan Osmanlılar tarafından fethine kadar Bizans sarayının ihtiyacı olan ipekli kumaşlar burada dokunuyordu.

İznik'te Bizans dönemine ait yapıların başında kuzeyde İstanbul, güneyde Yenişehir, doğuda Lefke ve batıda Göl kapılarıyla bir kısmı daha eski olan surlar gelmektedir. Şehrin ortasında caddelerin birbiriyle kesiştiği yerde Romalılar'dan kalma bir yapının, belki de gimnazyumun temelleri üzerine büyük bir Ayasofya Kilisesi inşa edilmişti. Bu kilise muhtemelen XI. yüzyıldaki depremin ardından önemli değişikliklere uğramış, daha sonra Orhan Gazi tarafından camiye çevrilmiştir. Çinileriyle ün salan İznik'te Bizanslılar'ın da oldukça gelişmiş bir çanak çömlek sanayiine sahip oldukları anlaşılmaktadır.

Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın İznik'i alıp merkez yapması, daha sonra Bizans'ın eline geçen şehrin Anadolu'daki Türkmenler tarafından yeniden fethinin kutsal bir misyon olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Osmanlı Beyliği'nin kuruluş yıllarında Osman Bey'in ilk önemli hedefi İznik oldu. 1300'de Yenişehir'den hareket ederek Avdan dağlarını geçip şehri kuşattıysa da son derece müstahkem surları aşamadı. Hemen yakınında bir havale kulesi (Diraz Ali Kulesi) yaparak İznik'i abluka altına aldı. Oğlu Orhan Bey de babasının siyasetini takip ederek bir süre ablukayı sürdürdü. 1329'da Pelekanon Savaşı'nda Bizans ordusunu yenince İznik'in kaderi belirlendi.

1423'te II. Murad'ın kardeşi Küçük Mustafa'nın isyanı sırasında İznik önemli bir rol üstlendi. Mustafa Bursa'yı alamayınca İznik'e giderek burayı kendisine merkez yaptı. Bunun üzerine II. Murad İstanbul kuşatmasını kaldırarak İznik'e yürüdü ve isyanı bastırdı.

1530'lu yıllarda düzenlenen ve Anadolu beylerbeyiliği sancaklarının genel tahrir sonuçlarını ihtiva eden deftere göre Kocaili sancağına bağlı kaza merkezi olan İznik, yerleşmenin tamamıyla sur içinde olduğu yirmi biri müslümanlara, ikisi hıristiyanlara ait toplam yirmi üç mahalleye sahipti. Mahalleler genellikle şahıs, cami, mescid ve imaret adlarını taşımaktaydı. Süleyman Paşa, Muslihuddin Hoca, Hayreddin Paşa, İmâret-i Orhan, İmâret-i Halil Paşa, Şeyh Mehmed, Şeyh Abdi, Hacı Hamza, Karaoğlan, Kuyumcu, Akmescid, Bey, Yalı, Hüsam Bey, Sermahfil, Sa'dî (Surî) Mescidi adlı mahalleler kalabalık ve önemli yerleşme yeri hüviyeti taşıyordu. Şehrin toplam nüfusu 378 hâne, altmış sekiz bekâr olmak üzere yaklaşık 1500-2000 dolayında idi. Bu tarihte İznik'te dört cami, beş imaret, on üç mescid, üç medrese, bir muallimhâne, on iki zâviye, üç hamam yer alıyordu.

İznik 21 Eylül 1920'de Yunan kuvvetlerince işgal edildi ve bu tarihten itibaren dört defa el değiştirdi. Bu mücadele sırasında da şehir tahribata uğradı. Nüfus hemen hemen tamamıyla dağıldı. Cumhuriyet döneminin başlarında Kocaeli'ye bağlı bir ilçe merkezi iken 1927'de bir bucak merkezi haline geldi ve Bursa'nın Yenişehir kazasına bağlandı. 1930'da yeniden kaza merkezi oldu. 1935'te nüfusu 2500'ü bulmayan İznik, günümüzde 20.122'ye ulaşan (2000 nüfus sayımı) nüfusuyla önemli bir tarihî merkez olma özelliğini sürdürmektedir. Bu sebeple 1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından "tarihî kentsel sit alanı" ilân edilerek korunmaya alınmıştır.
İznik'in güneyinde Yenişehir Kapısı dışında yer alan Kırgızlar Türbesi'nin XIV. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Şehrin doğu yönünde Lefke Kapısı dışında yer alan Sarı Saltuk Türbesi XIV-XV. yüzyıllara tarihlendirilen bir makam türbesidir.
***

Kültür ve Turizm Bakanlığımızın emektar Kültür ve Turizm Müdürlerinden Mecit Uyanık’la ilk kez, Eskişehir’de. Oradan önce Anamur’a sonra da İznik’e Kültür ve Turizm Müdürü olarak atanınca bu iki ilçede de çok önemli etkinlikler düzenlemiştik. Mecit Uyanık’ın bizi önermesiyle bir gün, Kaymakam Mehmet Öklü imzasıyla şu yazıyı almıştık:
Folklor Araştırmaları Kurumu Genel Başkanlığına
Ankara, 24.11.1993 Sayı:Tur.Dn.Md.9-90/233
T.C.Başbakanlığınca 1993 Yılının tüm dünyada Hoca Ahmed Yesevi Yılı olarak ilan edilmesi sebebi ile yurtiçi ve yurt dışında anma faaliyetleri düzenlendiği gibi, ilçemizde de 17 Aralık 1993 Cuma günü Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu yapılacaktır.
Yukarıda adı geçen sempozyumun Kurumunuz Genel Koordinatörlüğünde gerçekleşmesi için Genel Başkanlığınıza yetki verilmiştir…
Mehmet ÖKLÜ / İznik Kaymakamı

Bu yazıyı alınca kolları sıvayıp, İznik’in imkânları ölçüsünde bir düzenleme yaptık. Düzenlemeye Kaymakamlık “sempozyum” adını vermişti ama; biz dört kişiden oluşan bir “Panel” ile yetinip, Ahmet Yesevi konusunu enine boyuna irdeledik.
Kaymakam Öklü’nün açış konuşmasını müteakip, Prof.Dr.Neşet Çağatay (Türk Tarih Kurumu Üyesi), Prof.Dr.Dionis Tanasoğlu (Moldova-Komrat Devlet Üniversitesi Rektörü), Kâmil Şahin (Türk Diyanet Vakfı Üyesi) ve Folklor Araştırmaları Kurumu Genel Başkanı olarak da ben (Dr.İrfan Ünver Nasrattınoğlu) konuşmuştuk.

Konusu İznik olan bir de şiir yarışması yapılmıştı. Başkanlığını Mehmet Önder’in yaptığı ve Ahmet Tufan Şentürk, Nail Tan ve bu satırların yazarından oluşan seçici kurulun yaptığı değerlendirme sonunda, birinciliği Mehmet Yardımcı, ikinciliği Gürünlü Âşık Gülhani, üçüncülüğü ise Fikret Akın kazandılar. Ayrıca Nedim Uçar, Muharrem Kubat ve Şükrü Ericel’e de mansiyon ödülü verildi. Ödül töreninde, derece alan şairler şiirlerini okudular.
Öte yandan çoğunluğunu çini eserlerin oluşturduğu bir de Türk sanatı karma sergisi açıldı. Sergiye kimi ünlü sanatçılarla birlikte, amatörler de katıldılar.


Sağ baştan, Kırgızistan Büyükelçisi Tölömüş Okaev, Mecit Uyanık ve İ.Ü.Nasrattınoğlu