ABD’ni yöneten kişilere hep kuşku ile bakmışımdır. Britanya Adaları başta olmak üzere birçok ülkeden, ABD topraklarına göç edip yerleşen insanlar, yerli halkları pasifize ederek ülkeye sahip olmuşlardır.
Ayrıca yeryüzündeki tüm Devletleri, kendi kafalarına göre dizayn etme çabası içinde olmuşlardır. Nitekim bugünkü ABD Başkanı İsrail’de basına demeç verirken, “Orta Doğuyu yeniden dizayn ediyoruz” demiştir!...
ABD’nin Ankara Büyükelçisini hiç gözüm tutmadı. Adam geldiği günden beri, TC’ne ters düşen kişi ve kuruluşlarla temas halindedir. Onun zaman zaman basında yer alan söylemleri, Devletimizin de milletimizin de aleyhinde olan sözlerdir. Verdiği demeçlerden birisi, yeni seçilen Papa Robert Prevost’un 27-30 Kasım tarihlerinde Türkiye’de olacağı müjdesi idi!...
Hemen belirteyim ki, Amerika’lı olan, Katolik Hristiyanların ruhani lideri ve Vatikan Devletinin Başkanı’nın gelişi ile birlikte, İznik kentimiz, tarihi günler yaşayacaktır. Zira içinde bulunduğumuz yıl, tarihi “İznik Konsili”nin 1700. Yıldönümüdür…
Peki, nedir bu İznik Konsili?...
Hristiyanlığın, 325 (yani 1700 yıl önce) yılında toplanan İznik Konsili’nde yaratıldığı ve gerçeklerin çarpıtıldığına inanılır. Peki neden 300 yıl sonra toplanmıştır bu konsey? Daha önce toplanamaz mıydı? Bunun için tarihte kısa bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Roma, M.Ö.753 yılında Romulus tarafından küçük bir şehir devleti olarak kurulmuştur ve ticaretteki başarısıyla tüm İtalya’ya hakim olmaya başlamıştır. MÖ 509 yılında Roma kralı sürgüne gönderilmiştir ve Roma, senato tarafından yönetilen bir cumhuriyete dönüşmüştür. Bu dönemde Roma Akdeniz’de hem ticari hem de askeri alanlarda hakim olmaya ve toprak olarak genişlemeye başlamıştır.
M.Ö. 45 yılında başarılı bir komutan olan Jül Sezar, diktatörlüğünü ilan edip Roma’yı bir imparatorluğa dönüştürmeye karar vermiştir; ancak Senato tarafından öldürülmüştür ve imparatorluk kurma planları engellenmiştir. Ancak, Jül Sezar’ın yeğeni ve evlatlığı olan Octavian intikamını alır ve M,Ö. 27 yılında Roma Cumhuriyeti’ni, Roma İmparatorluğu’na dönüştürür ve Roma’nın ilk İmparatoru olur. Octavian, Sezar’ı Tanrı ilan eder ve imparatorluğun değişik şehirlerine Sezar adına tapınak yaptırılmasını emreder. Kendisi de Augustus ünvanını alır ve Roma Dini önem kazanır.
Roma 753’te kurulduğunda, çok tanrılı dinlerini Antik Yunan dini ile harmanlamıştı. 12 Tanrı ve Tanrıça’dan oluşan bir Tanrılar Birliği vardı. Daha sonra fethettikleri yerlerdeki dinleri de kaynaştırıp imparatorluğun devamı için kapsadıkları alanlardaki insanların uyum içerisinde yaşamalarını ön gören Tanrılar Barışı ismini verdikleri bir düzen kurmuşlardı. Roma’yı kuran Romulus’un, Savaş Tanrısı Mars’ın oğlu olduğuna inanılır.
Roma M.Ö. 66 yılında İsrail topraklarını ele geçirmişti ve bu bölgede dini açıdan bir sorunla karşılaşmıştı. Yahudiler Roma toprakları içinde tek-tanrılı dine inanan tek topluluktu ve başka tanrıları kabul etmeleri inançlarında kesinlikle yasaktı. Dolayısıyla Yahudilerin olduğu bölgeye özerklik verip dini özgürlük tanımışlardı. Kendilerinin atadığı yarı Yahudi bir kral o bölgeden sorumlu olacaktı. Bu kral İncil’de de adı geçen Kral Hirodes’tir. Ancak Hirodes’in Yahudiler’in kralı olarak atanması Yahudiler tarafından hoş karşılanmaz; çünkü Hirodes tam Yahudi değildi ve kral ancak Davut soyundan gelebilirdi. Hirodes krallığı boyunca hem Roma’yı hem de halkı memnun etmek için ikiyüzlü bir strateji uygulamıştı. Bir taraftan Kudüs Tapınağı’nı yenileyip başka bir tarafta Sezar için bir tapınak yaptırıyordu
Bu iki yüzlü yaklaşımı ve Yahudiler’in tek-tanrılı dini yapıları Roma içerisinde İsrail topraklarını en huzursuz topraklar haline getiriyordu. Bundan dolayı Yahudiler sürekli isyanlar çıkarıyorlardı. Octavian ve sonrasındaki imparatorlar Yahudiler’e sürekli baskı uygulayıp kitleler halinde göç ettirip birbirlerinden uzak yaşamalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Aynı şekilde İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümü ve dirilişi sonrasında Hristiyanlık da çok-tanrılı bir dine tabi olmayı reddedip tek bir Tanrı’yı kabul ettiği için, sürekli Roma’nın zulmüne uğruyordu. Çünkü Hristiyanlar Roma’nın temellerini inşa eden Pax Deorum, yani Tanrılar Barışı kavramına aykırı hareket ediyorlardı. Roma tanrılarını ve tanrısallaştırılmış Roma İmparatorları’nı kabul etmeyip tek bir Tanrı’ya kulluk ediyorlardı. İşte bu temel bilgiler ışığında Hristiyanlığın ilk 300 yılına bakabiliriz.
İsa Mesih’in çarmıha gerildiği yıl M.S. 33 olarak kabul edilir. İsa Mesih’le başlayan ve 313 Milano Fermanı’na kadar Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda yasak kabul edilmiştir ve Hristiyanlar baskı görüp ağır katliamlara uğramıştır. Peki Hristiyanlık Roma için neden yasaktı?
Roma tek-tanrılı dine mensup olan Yahudiler’e ayrıcalık vermişti çünkü Yahudilik kandan geçen bir dindi ve genelde Yahudiliğe geçiş diye bir kavram yoktu. Yahudiler kendi içlerinde dinlerini yaşadıkları için Roma onlara karışmayıp özerklik vermiştir. Roma – Yahudi çatışmaları genelde Yahudiler’in isyanları dolayısıyla oluyordu. Sonuç olarak Yahudilik Roma’da yasak değildi. Ancak Hristiyanlık tamamen başka bir yapıdadır.
İsa Mesih’in son buyruğu, “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.” olmuştur.
Bu buyruktan yola çıkan İsa’nın öğrencileri ve ilk Hristiyanlar, iyi haberi önce İsrail topraklarında, sonra Roma İmparatorluğu’nun ve dünyanın diğer bölgelerinde duyurup insanları İsa Mesih’i izlemeye davet ediyorlardı. Bu özelliğinden dolayı Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kendine düşman görüp Hristiyanlığı yasaklamışlardı. Hristiyan öğretisi yayanlara ağır işkence ve ölüm cezaları veriyorlardı. Çünkü Hristiyanlık tek bir Tanrı’ya tabi olmayı öğretiyordu ve bu Roma İmparatorluğu için politik olarak çok büyük bir sorundu.
İşte Hristiyanlığın ilk 300 yılından, M.S. 315 yılına kadar Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nda yasak bir inanış olarak görülmüş ve toplu Hristiyan katliamları olmuştur. Hristiyanlar 64 yılından önce de katlediliyorlardı, ama sistemli bir baskı 64 yılında İmparator Neron tarafından başlatılmıştır. 64 yılındaki ünlü Roma yangınını Hristiyanlara mal eden Neron, Hristiyanlara karşı acımasız bir zulme başlamıştır. Domitian, Trajan, Hadrian, Marcus, Aurelius, Septimus Severus, Decius, Valerian ve Diocletian ağır Hristiyan zulmünü uygulamış Roma İmparatorlarıdır. Özellikle Diocletian zamanında büyük katliamlar olmuş, Hristiyanlık en karanlık dönemlerinden birini Diocletian zamanında yaşamıştır. Kaynaklara göre günde 30,000’i bulan ölümler meydana gelmiştir. Diocletian Hristiyanlığı, Roma İmparatorluğunun en büyük düşmanı ilan etmiş ve elinden geldiğince Hristiyanları Roma İmparatorluğu’ndan temizlemek için yemin etmişti.
Diocletian döneminde Roma İmparatorluğu yönetimsel olarak 4 temel bölgeye bölünmüş ve başlarına birer Sezar atanmıştır. Kendisi de Augustus olarak asıl imparator olup hüküm sürmüştür ve imparatorluğu bugünkü İzmit (Nicomedia)’ten yönetmiştir. Diocletian’ın atadığı dört Sezardan birisi Constantius’tur. Constantius, Konstantin’in babasıdır. Constantius bir Hristiyan değildi, ancak Konstantin’in annesi Helena Hristiyan’dı ve oğlunu Hristiyanlığı anlatarak büyütmüştür. Constantius öldüğünde imparatorluğun kuzeybatısı, Diocletian’ın oğlu Konstantin’in yönetimine geçmiştir.
Diocletian öldüğünde, bu dört Sezarın arasında tek imparator olabilme adına amansız bir mücadele başlar. Konstantin 312 yılında, Licinius’a karşı Roma’da, Tiber Nehri üzerindeki Milvian köprüsünün etrafında gerçekleşecek olan son savaşından önce, gökte Grekçe X ve P harflerini görür. Bu iki harf Mesih anlamına gelen Christus kelimesinin ilk iki harfidir. Aynı gece rüyasında İsa Mesih’i görür ve kendisine çarmıh simgesini gösterip, “Bu simgeyle kazanacaksın!” der. Konstantin savaş öncesinde ordusundaki askerlerine, kalkanlarına bu simgeyi yazmalarını söyler ve Konstantin savaşı kazanır ve Roma imparatoru olur.313 yılında Konstantin, Milano Fermanı’nı imzalayınca. Hristiyanlık yasak bir kült olmaktan çıkar ve Hristiyanlara dini özgürlük verilir.
Artık Hristiyanlık için yeni bir dönem başlamıştır. İsa’nın M.S. 33’de vefatından sonra 313 yılına kadar sürekli devam eden zulme rağmen Hristiyanlık, artık kabul edilmiş bir din haline gelir. Ancak, bu 300 yıllık karanlık dönemin çok kötü bir etkisi vardı. Kiliseler arasındaki birlik kopmuştur. İznik Konsili M.S.325 yılında İznik Gölü suları altında kalmış olan bir sarayda yüpıldı ve toplantıya 381 episkopos katıldı. Konstantin, toplantının açılış konuşmasında şunları söyledi:
“Arkadaşlarım, sizlerle böyle bir birliktelik ve paydaşlık içinde olmak benim en büyük duamdı. Hepinizi bir arada gördüğüm için, görüş birliği içerisinde bulunduğumuz için ve dualarımı kabul ettiği için Kralların Kralı Tanrımız’a şükretmeyi borç bilirim. Şimdi, zorbaların ve tiranların Tanrı’ya karşı olan savaşı, kurtarıcımız olan Tanrı’nın gücüyle ortadan kaldırıldığına göre, kıskanç ve kötülükle dolu düşmanlarımızın, kendi sapkınlıklarıyla esenliğimizi ve bereketimizi yok etmesine izin vermeyelim! Bana göre Tanrı’nın Kilisesi’nin bölünmesi, herhangi acımasız bir savaştan veya dünyasal eziyetten çok daha kötüdür!”
İznik Konsili’nin temel konusu, İsa Mesih’in kimliği konusudur. Bilinmesi gereken en önemli konu, aslında Mesih’in tanrısallığının ya da Üçlü Birlik inancının tartışılmadığı, bazı önemli teknik detayların konuşulduğudur.
İznik Konsili’nin en amansız tartışması, Mısır’dan gelen bir rahip olan Arianus’un Mesih’in doğası ile ilgili iddia etmiş olduğu ayrıntılardı. Arianus’a göre İsa Mesih Tanrı’ya en yakın olan, ama Tanrı olmayan bir varlıktı. İsa Mesih ilk yaratılan varlıktı ve evrenden önce yaratılmıştı. Evren İsa Mesih aracılığıyla Tanrı tarafından yaratılmıştı. Arianus’la fikir birliğinde bulunan çok küçük bir azınlık vardı ve ikisi dışındakiler fikirlerini değiştirmişlerdi. İznik Konsili’nde bu görüş sapkın olarak kabul edilmiş ve İsa Mesih’in kimliği ile ilgili tartışmalar son bulmuştur.
***
Bu İznik Konsili olayının, Hristiyan alemi için son derece büyük önemi bulunmaktadır. Bu konuda yazılıp yayımlanmış olan çok sayıda makaleler ve kitaplar vardır. Bu yüzden Papa’nın katılımı ile 27-30 Kasım 2025 tarihinde İznik’te yapılacak düzenlemelerde ABD’nin tutum ve davranışlarını çok merak ediyorum. Zira Dünyanın jandarmalığına soyunmuş olan ABD’nin Türkiye’nin hayrına değil, ama aleyhine tutum ve davranışlarda olacağı endişesi duyuyorum.
Kuşkusuz Papa ile birlikte Ülkemize gelecek olan çok sayıdaki basın-yayın mensuplarının neler yazacakları da bizi çok ilgilendirecektir.

Papa Robert Prevost