Diyarbakır’a Isınırken

BELLEĞİMDEN DAMLALAR DİYARBAKIR’A ISINIRKEN

 

            Diyarbakır’a ilk gidişimde, eşimi ve çocuklarımı Afyonkarahisar’a bırakmış; Ankara Aydınlıkevler’deki dairemi de kiraya vermiştim. Ne var ki, Diyarbakır’da mekânsız ve bekâr bir hayat sürdürmek çok, ama, pek çok zordu. Bu yüzden, bir süre sonra eşimi, iki kızımı ve oğlumu Diyarbakır’a getirip, Ofis semtinde kiraladığım bir daireye yerleşmiştik. Bu dairede ikamet ederken, o tarihte üç yaşında olan oğlum Salih, balkondan düşmüş, bir kolundan sakatlanması bir yana, zedelenen bir böbreğinin kanaması durmamıştı! O tarihte, Kuvvet Komutanı (daha sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olan) Tümgeneral Ahmet Dural, Kurmay Başkanı ise Tuğgeneral İhsan Soydan idi. Soydan Paşa’ya gidip, ağlayarak, oğlumun durumunu anlatınca, kısa sürede bir C-47 nakliye uçağı tahsis edildi; ayrıca bir hemşire ile gerekli alet edevat da alınarak; Ankara’ya uçtuk. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesine yatırılan Salih’e, eşim Nurten refakat ederken, ben de bir misafirhaneye yerleştim. Biz Ankara’ya giderken Kızım Meral’i, hemşehrim Şeref Çetinbaş’ın evine, Gönül’ü ise aile dostumuz Cemal Külte’nin evine emanet etmiştik. Allah’a şükürler olsun ki, Salih’in hayata döndürülmesinden sonra salimen Diyarbakır’a dönmüştük…

***

            Aileme uğursuz gelen Ofis’teki daireden, Valilik binasının karşısındaki İşmen Apartmanına taşınmıştık. İşmenler, Diyarbakır’ın tanınmış ve saygın bir ailesiydi. Bu ailenin kadınları, eşime ve çocuklarıma, kendi kardeşleri, evlatları gibi sahip çıkmışlardı. Burası kent merkezine daha yakındı ve yürüyerek, gidip gelmek mümkündü. Esasen ben bir bisiklet satın almıştım ve zaman zaman çocuklarımın üçünü birden bisikletle, kent merkezine götürüp getirmem mümkün oluyordu.

           

Kent merkezindeki Karınca Kitabevi, hemen her gün ziyaret ettiğim bir mekândı. Bu mekânın sahibi Coşkun ile samimi dost olmuştuk ve bu kitabevine gelen her kitabı inceleme imkânını buluyor, arzu ettiklerimi satın alıyordum. Bu kitabevinin müdavimleri arasında, dönemin sol-sosyalist gençleri de vardı. Ne yazık ki, bir Ankara-Diyarbakır otobüs yolculuğu sırasında meydana gelen bir kaza sonucu Coşkun da uçmağa varmıştı!

 

***

            Diyarbakır’da bulunuyor iken, Afyonkarahisar’da yayımlanmakta olan Kocatepe Gazetesine çeşitli konuları içeren yazılar gönderiyordum ve bunlar yayımlanıyordu. O kadar ki, sanki Afyonkarahisar’da yaşıyormuşçasına, günlük aktüalite ile ilgili yazılarım da oluyordu. Kuşkusuz bir de Diyarbakır yerel basınında dostlar edinmiştim. Günlük Mücadele Gazetesi’nde İsmet Kemal, mahlası ile yazdığım yazılar, okunuyor ve ses getiriyordu. Örneğin dönemin Diyarbakır Belediye Başkanı Nejat Cizrelioğlu, benimle görüşebilmek için, gazetenin patronunu aramıştı. Bir yandan bu Mücadele Gazetesi’ne güncel yazılar yazarken, öte yandan bu gazete redeksiyonunda yayına başlayan Senin Sesin adlı gazetede de sanat, edebiyat, folklor içerikli yazılar yazıp yayımlamaya başlamıştım. Sürekli yazıyor ve Diyarbakır dışında, hakkında yazı kaleme aldığım kişilere, gazete postalıyordum.

 

            Afyonkarahisar’daki gazetelere yazdığım siyasi içerikli yazılar, birilerini rahatsız ediyor ve Nasrattınoğlu adıyla yayımlanan bu yazıları yazan Nasrattınoğlu’nun kimliği araştırılıyordu. Nihayet Afyonkarahisar’da Copçu adıyla bir gazete yayımlayan Mehmet Tokman, Benim kim olduğumu, Dr.Mehmet Saadettin Aygen’den öğrenince, zamanın Milli Savunma Bakanı, hemşehrim Hasan Dinçer’e şikayet ediliyorum. Bakan Dinçer de, kendisine gönderilen gazete kupürlerini, Hava Kuvvetleri Komutanına, o da III. Hava Kuvveti Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderiyor. Neticede ben, Askeri Savcının karşısına dikilip sorgulandım.