Bu yazıda, Mücadele Gazetesi’nin internet sitesinde son bir yılda yer alan haberlerden yola çıkarak bu üç sorunun kentin en temel gündemi haline geldiğini gözlemledim.
Son bir yılda Diyarbakır’da gündemi kavuran üç temel sorun vardı: aşırı hayat pahalılığı ve enflasyon, altyapı ve kamu hizmetlerinin kronik eksikliği, bir de madde kullanımı nedeniyle yaşanan toplumsal çözülme.
Türkiye genelinde yaşanan yüksek enflasyon, Diyarbakır’da da ağır sonuçlar doğuruyor. Gazetemizin haberlerine göre, özellikle sabit gelirli kesim bu ekonomik baskı altında adeta can çekişiyor. Memurlar, emekliler artan kira ve gıda fiyatları karşısında geçim sıkıntısı yaşıyor. Pazarcıdan emekliye herkesin dilinde aynı cümle: “Artık nasıl olacak, bilmiyoruz.”
Yoksul aileler temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldi. Örneğin Diyarbakır’ın semt pazarlarında dar gelirli vatandaşlar çürüğe ayrılmış sebze ve meyveleri toplamak zorunda kalıyor. Bir pazar esnafının dediği gibi: “Vatandaş 40 liraya salatalık alamıyor, çöplerde birikenleri 15 liraya alıyorlar.”
Asgari ücrete yapılan zamlar da çoğu aile için yetersiz kalıyor. Hane bütçesi tutmayan anneler, babalar akşam eve elleri boş dönüyor. Hayat pahalılığı, sadece sofralara değil, insanların ruhuna da ağır bir yük bindiriyor.
Bu ekonomik kriz, altyapı sorunlarıyla birleşince daha da derinleşiyor. Hatırlayalım; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, 2025 yılında Kayapınar ve Yenişehir ilçelerinde içme suyu ve kanalizasyon altyapısını modernize etmek için 625 milyon TL’lik dev bir projeyi başlattı.
Ancak kent nüfusunun hızla arttığı, çarpık kentleşmenin sürdüğü bir ortamda bu yatırımların kalıcı çözüm sağlayıp sağlamayacağı hâlâ belirsiz. Bazı mahallelerde hâlâ sondaj suyuna muhtaç yaşam sürerken, birçok cadde ve sokakta asfalt bile yok. Vatandaş bozuk yollarda yürürken umutlarını da asfalt gibi ezmek zorunda kalıyor.
Tüm bu tabloya bir de toplumsal çözülme ve uyuşturucu gerçeği eklenince, karşımızda çok daha ürkütücü bir manzara oluşuyor. Diyarbakır Barosu’na göre kentte madde kullanımı yıllar içinde tehlikeli bir artış göstermiş durumda. Özellikle gençler, umutsuzluk içinde maddeye yöneliyor.
Yeşil Yıldız Bağımlılık Derneği’nin verilerine göre, sadece geçen yıl yaklaşık 500 kadın madde bağımlılığıyla mücadele etmek için tedaviye başvurdu. Bu rakamlar, kadınlar arasında alarm verici bir tabloya işaret ediyor.
Bağımlılık uzmanı Yahya Öger’in ifadesiyle, “Kadınlar uyuşturucuya daha kolay ulaşıyor, fuhuşa zorlanarak bağımlılığa alıştırılıyor.” Bu tespit, bir toplumun çöküşünün ne kadar hızlı olabileceğini de gösteriyor. Mahallemde karşılaştığım tanıklıklardan biliyorum; kimi genç kızlar sabaha dek sokaklarda bekliyor, sonra bir araca binip geri dönmüyor. Aileler ise sessiz, çaresiz ve çoğu zaman utanarak susuyor.
Diyarbakır’da hayat pahalılığı, altyapı yetersizliği ve toplumsal çözülme birbirini tamamlayan üç büyük yara gibi. Bu yazıda yerel basının sunduğu somut örneklere dayanarak gördük ki; yüksek enflasyon yoksulluğu körüklüyor, altyapı eksikliği temel hizmetlere erişimi engelliyor, umutsuzluk ise bağımlılıkları ve sosyal çöküşü artırıyor.
Yani karşımızda üç ayrı sorun yok; iç içe geçmiş sistemsel bir kriz var. Ve bu kriz sadece bugünü değil, yarınımızı da tehdit ediyor.
Bu çıkmazdan çıkabilmek için sorunları birbirinden ayrı değil, bir bütün olarak ele almak zorundayız. Örneğin; sosyal yardımlarla doğrudan hayat pahalılığına çözüm aranırken, altyapı yatırımları hızla tamamlanmalı. Gençleri madde batağından kurtaracak eğitim ve istihdam programları bir an önce hayata geçirilmeli.
Kent halkı olarak bizler de artık bu sorunlara kayıtsız kalamayız. Medyamız her gün yaşadığımız sıkıntıları gündeme taşıyor. Şimdi sesimizi tek yürek olarak duyurmanın, yetkililere baskı yapmanın zamanıdır.
Diyarbakır’ın huzuru, sadece yerel değil, ulusal huzurun da yapı taşıdır. Bu üç yarayı birlikte sarmak için dayanışma içinde, birlikte hareket etmeliyiz.
Bu köşe yazısı, Mücadele Gazetesi’nin ve ilgili yerel basın kuruluşlarının haber arşivlerinden derlenen içeriklere dayanarak hazırlanmıştır.