Edebiyatımızda Önemli Yeri Olan Kırımlı Aşık Ömer

Âşıklık, Dede Korkut’tan günümüze kadar gelen, özgün bir Türk halk sanatıdır. Dünya üzerinde, nerede Türk yaşıyorsa, orada bu sanat vardır ve gelenek, titizlikle korunmakta, yaşatılmaktadır. Gelenek, Çin Seddi’nden, Adriyatik Denizi’ne; Sibirya’dan Kafkasya ve Anadolu’ya kadar, çok geniş bir alana yayılmış olup, Türk toplulukları, geleneği icra eden halk sanatçısına çeşitli adlar vermişlerdir. Mesela, Türkiye’de bu sanatçıya âşık, ozan, halk ozanı, halk şairi, hak şairi, hak aşığı, saz şairi gibi adlar verilirken Azerbaycan’da ve Kafkasya’daki öteki Türk topluluklarında genellikle “aşug” denilmektedir. Aşık, öteki Türk topluluklarında ise bahşı, bahşi, bakşı, baksı, akın, halk koşukçusu, manasçı, ozan, yarcı, cırcı vb. gibi adlarla anılmaktadır. 
Geleneğin, uygulanış biçiminde de ülkeler arasında farklılıklar bulunmaktadır. Mesela, Türkiye’deki âşıklar, deyişlerini saz eşliğinde okurken, sazın yanında, başka bir çalgı yer almamaktadır. Oysa Azerbaycanlı âşıklar, özellikle gösteriye yönelik uygulamalarda, sazın yanına balaban ve def gibi çalgıları da koyarak, çalıp çığırmaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeyindeki Uygur Özerk Bölgesi’ndeki âşıklar (bahşılar) da, Azerbaycan uygulamasına benzer bir uygulama biçimi sergilemektedir.
Kuşkusuz, her aşığın, mutlaka saz çalması gerekmemektedir. Kalem Şuarası sınıfında mütalâa edilen âşıklar da vardır ki, bunlar, sadece şiir yazarlar; deyişler söylerler. Öte yandan, başka âşıkların deyişlerini, çaldıkları saz eşliğinde okuyan âşıklar da vardır ki, bunlar da “usta malı okuyan âşıklar” arasında değerlendirilmektedir.
Kırım, âşıklık geleneğiyle ilgili araştırmalarda, önemli bir yer tutmuş olan, eski bir Türk Yurdu’dur. Zira Âşık Ömer bu Yurdun yetiştirdiği, en ünlü ozandır.
 
Kimdir, bu Aşık Ömer?... Büyük ünü nereden gelmektedir?... Neden, Türkiye’de yayımlanan bütün antolojilerde ve ansiklopedilerde O’na yer verilmektedir?...
Türkiye’de yayımlanan eserlerde, Ömer’in yaşadığı yüzyıl ve ölüm tarihi konusunda bir fikir birliği bulunmaktadır. Ancak, kesin bir doğum tarihi verilemediği gibi; nerede doğmuş olduğu hakkındaki bilgiler de çelişkilidir. Zira kimileri O’nun Anadolu’da doğmuş olduğunu kaydederken; kimileri Kırım’ın Gözleve (Yevpatorya) kentinde doğmuş olduğunu yazmaktadır. Anadolu’da doğduğunu yazanlar arasında da çelişki vardır. Kimileri Aydın Vilayetinde, kimileri ise Konya’nın Hadım (veya Hadim) İlçesine bağlı Gözleve (ya da Gözlevi) Köyünde doğmuş olduğunu belirtmektedir. O’nun Aydın’da doğduğunu, ama sonradan Hadim’in Gözleve Köyüne yerleşip, orada yaşamış olduğunu yazanlar da olmuştur. Aydın’da doğduğunu; sonradan Kırım-Gözleve’ye gidip, orada yaşamış olduğu tezini savunanlar da bulunmaktadır. 
Bilindiği gibi, birçok ünlü şairimizin, çeşitli mekânlarda mezarları vardır ve hemen hemen bütün Türk Dünyası bu insanlarımızı benimsemiştir. Mesela, Yunus Emre’nin, Anadolu’da 15 yerleşim biriminde ve ayrıca Azerbaycan’da  mezarları vardır. Balkanlar’ın Türkleşip, İslamlaşmasında büyük rolü olan Sarı Saltuk’un da  Türkiye’den başka, Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Bosna-Hersek, Romanya ve Ukrayna topraklarında mezarları  bulunmaktadır. Nasreddin Hoca’nın coğrafyası ise daha da geniştir!  Türkistan’ın doğusundaki Uygur, batısındaki Özbek, Kafkasya’daki Azerbaycan Türkleri, Anadolu’daki Türkler’den daha fazla bir sevgiyle, Nasreddin Hoca’yı benimsemişlerdir. Demek ki, önemli fikir ve sanat adamlarımız, Türk Dünyası’nın her yerinde sevilmektedir. Öyleyse Yunus da, Nasreddin Hoca da, Sarı Saltuk Baba da, milletimizin yüreğinde yatmaktadır ve bu insanlarımız, dünya durdukça sevilmeye, anılmaya devam edecektir. 
İşte Aşık Ömer de böyle insanlarımızdan biridir… Yani O, nerede doğmuş ve yaşamış olursa olsun, bütün Türk Dünyası’nın malıdır ve O, her zaman Türk Edebiyatı Tarihi içerisindeki yerini alacaktır.
Âşık Ömer, Kırım-Gözleve’lidir… Bu kanaati edinmemizin önemli bir nedeni ise, Kırım Türk-Tatarları’nın, bu ozanı içtenlikle benimsemiş olmalarıdır. Ne Aydın’da ve ne de Konya-Hadim’in Gözleve Köyünde, Aşık Ömer’i hiç kimse umursamamaktadır! O halde, Ömer Kırım’lıdır ve böyle kabul edilmeli; böyle kaydedilip, böyle yazılmalıdır…
Nitekim, bugünkü adı Yevpatorya olan Gözleve’nin merkezindeki bir parka benim de bulunduğum bir törenle “Aşık Ömer Parkı” adı verilmiş; parkın ortasına, gerçekten muhteşem bir heykeli dikilmiş ve bütün yönlerinin ele alındığı bilimsel bir toplantı gerçekleştirilmiştir.
Aşık Ömer’in 1619-1624 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Hiç evlenmemiştir. Ölüm tarihi ile ilgili veriler, 1707 yılını göstermekte ise de, bu tarihten birkaç yıl sonra ölmüş olması da muhtemeldir.
Âşık Ömer, âşık tarzının gerektirdiği hece vezninin yanı sıra, divan tarzı, özellikle aruz vezniyle de şiirler yazmıştır. Şiirlerindeki konular çok çeşitlidir. Tasavvufi şiirlerle birlikte güzellemeler, aşk ve sevda şiirleri de vardır. 170’e yakın şairin adının geçtiği “Şairname”si çok önemli bir eserdir
Ozanın arı Türkçe ile kaleme aldığı şiirlerin tamamı, besteye uygundur. Bu nedenle, eserlerinin bir çoğu Türk Sanat ve Türk Halk Müziği tarzında bestelenmiştir. Zira şiirlerde hece ölçüleri ve kafiyeler son derece sağlam ve kusursuzdur. Örneğin şu şiiri, THM ve TSM tarzlarında bestelenmiş olup, zaman zaman TRT radyolarında ve TV’de seslendirilmektedir:
 
Ela gözlerine kurban olduğum
Yüzüne bakmaya doyamadım ben
İbret için gelmiş derler cihana   
Noktadır benlerin sayamadım ben
 
Aşkın ateşidir sinemi yakan
Lutfuna erer mi cevrini çeken   
Kolların boynuma dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben
 
Terkeyledim ağalarım beylerim
Boz bulanık seller gibi çağlarım
Anın için ben ah edip ağlarım
Ayrılık oduna doyamadım  ben 
 
Kaldı deli gönül kaldı hep yasta
Mevlam erdir beni murada kasta
Aşık Ömer eder sevgili dosta
Allah’ısmarladık diyemedim ben   
 
Yazarımız İrfan Ünver Kırım’daki  Âşık Ömer anıtı önünde