Hastalığı olan çocuktan tanıyı gizlemek, korku ve kaygıları önlemez. Çünkü çocuk ve ergenler hastalıklarının nasıl olduğunu diğer çocuklarla konuşarak, kulak misafiri olarak, çevresindeki kişilerin yüz ifadelerine bakarak anlamaya çalışırlar.
Ayrıca çocukların korkularını ifade etmelerine izin verilmediği zaman, hastalıkla ilgili hiç konuşulmadığı zaman çok daha fazla olumsuz düşüncelere sahip olabilir, daha yoğun kaygı yaşayabilirler. Hastalıkları gizlenen çocuklar daha fazla karmaşa, yalnızlık, belirsizlik ve güvensizlik duygusu yaşarlar. Hasta olan ergen de düzenli olarak bilgilendirilmeli, anne-babaların hem birbirleri ile hem de çocuklarıyla hastalık hakkında konuşabilmeleri sağlanmalı, duygu ve düşüncelerini paylaşabilecekleri ortam hazırlanmalıdır. Bu şekilde hem hasta çocuk/ergen hem de ebeveynler tanı ve tedaviye daha kolay uyum sağlar.
Kronik hastalık sonrası gelişen ruhsal bozuklukların yaygınlığı %10-30 olarak bulunmuştur. Çocukta ruhsal sorunların oluşmasında yukarıda belirtildiği gibi bireysel, genetik, çevresel, ailesel, kültürel… pek çok faktör rol oynar.
Açıklama tanı koyan hekim tarafından, mümkünse her iki ebeveyne birlikte yapılmalıdır. Böylelikle ebeveynlerin hastalığı kabullenmeleri, hastalığa karşı duyulan öfkeyi ve suçlamaları birbirlerine yansıtmaları önlenmiş, hastalık ile ilgili kaygılar her iki ebeveyn tarafından paylaşılmış olur. Çocuğa yapılacak açıklama da benzer şekilde tanı koyan hekim ve/veya ebeveynler tarafından yapılabilir. Çünkü açıklamayı yapan kişilerin çocuğun tanıdığı ve güven duyduğu kişiler olması önemlidir. Böylece hastalığın sürecinde de çocuk kendini daha güvende hissedecektir. Eğer sadece anne-baba hastalığı açıklayacak ise, anne-babaların açıklama yapmadan önce, hastalık hakkında doğru kaynaklardan yeterli bilgiye sahip olmaları çok önemlidir. Çocuk ve ergene hastalığı söyleyen kişilerin duygularını (korku, kaygı,…) abartılı şekilde göstermemeleri çok önemlidir. Bu nedenle anne-baba hazır oldukları an hastalığı çocukları ile paylaşmalıdırlar.