Diyarbakır semalarında, baharın son demleriyle birlikte tatlı bir telaş yaşanır. Bu telaşın kaynağı, yüzyıllardır bu kadim topraklarda bereketi simgeleyen dut ağaçlarının dallarını süslemesidir.
Gönül Kapısı Ben-u Sen Grubu Başkanı Abdurrezzak İnal Bey ile yaptığımız sohbet de tam bu mevsimin kıymetini ve maalesef göz ardı edilen bir gerçeğini gözler önüne seriyor.
İnal Bey'in ifadesiyle, dut bu mevsimde Allah'ın insanlara bir lütfudur. Siyahından, Urum dutu, karahübür dutu pembesine çalan ve olgunlaştıkça tatlanan çeşidine; kırmızı beyaz arası lezzetli pembe dutuna kadar Diyarbakır, adeta bir dut cennetidir. Beyaz dutun bu denli yaygın olmasının tarihi bir sebebi de vardır: İpek üretimi. İpek böceklerinin temel besin kaynağı olan dut yaprakları, bir zamanlar Diyarbakır'ı İpekyolu'nun önemli bir durağı haline getirmişti. Sümerpark ve arkasındaki Köy Hizmetleri Böceklik, bu tarihi bağın sessiz tanıklarıdır. Diyarbakır'dan Hindistan'a ipek gider, oradan da baharat gelirdi. Neredeyse her evde bir ipek tezgahının bulunduğu o günlerde, avlular, bahçeler, sokaklar ve kaldırımlar dut ağaçlarıyla süslüydü.
Dut mevsimi geldiğinde, Diyarbakırlılar adeta bir şenlik yaşardı. Aileler "çıkarı" denilen pikniklere gider, gençler ağaçlara tırmanıp dutları silkerken, kadınlar ve çocuklar çarşafları sererek bu bereketi toplardı. Taze taze yenilen dutların fazlası kurutulur, küplere konur ve kışın misafirlere kuru dut ikram edilirdi. Dut pekmezi ve şırası ise sofraların vazgeçilmeziydi. O zamanlar, bir tek dut tanesi bile yere düşmezdi.
Ancak İnal Bey'in hüzünle dile getirdiği gibi, bugün durum çok farklı. Rüzgarın silkelemesiyle birlikte kaldırımlar dutlarla dolup taşıyor. İnsanlar ister istemez bu nimete basıp geçiyor. Bütün kaldırımlar ezilmiş dutlarla dolu. Allah'ın sunduğu bu değerli ve şifalı nimetler, ne yazık ki dökülüyor, şehirde kirlilik oluşuyor, sinekler bu ezilmiş meyvelere konuyor.
Eski Diyarbakır kadınlarının çocukları organize ederek dutları topladığını hatırlatan İnal Bey, şimdi neden bu geleneğin sürdürülmediğini anlamakta zorlanıyor. Eskiden kız istemeye gidildiğinde sokakların temizliği bile önemli bir kriterken, şimdi bu kadar değerli bir nimetin heba olması düşündürücü.
"Diyarbakır'ın Kayıp Hazinesi: Ayaklar Altındaki Dutların Dünü ve Bugünü" başlığı altında çizdiğimiz bu tablo, aslında bir çağrıdır. Geçmişte kıymeti bilinen, ekonomiye ve kültüre yön veren bu bereketin, bugün neden bu kadar göz ardı edildiğini sorgulamamız gerekiyor. Belki de Abdurrezzak İnal Bey'in içten sözleri ve bu yazı, Diyarbakırlılar olarak bu kayıp hazineye yeniden sahip çıkmamıza, hem israfı önlememize hem de şehrimizin doğal güzelliğine ve temizliğine katkıda bulunmamıza vesile olur. Unutmayalım ki, ayaklarımızın altında yatan bu sadece bir meyve değil, aynı zamanda Diyarbakır'ın tarihi, kültürü ve bereketiyle yoğrulmuş bir mirastır.