Çiftçinin yanında dursalardı çıkar çevrelerinin huzuru bozulurdu; ses çıkarsalardı, mevcut tarım politikalarının gerçek yüzü ortaya dökülürdü.

Çiftçiyi temsilden uzak, menfaatin gölgesindeki Ziraat Odaları… Ama onlar sustu. Çünkü sessizlik artık bir tercihten değil, bir görevden ibaret hale geldi. Bu sessizlik, yanlış politikaların sürmesi için en büyük kolaylığa dönüştü.

Son zamanlarda Ankara yolunu aşındıran oda başkanları, çiftçinin sorunlarını değil; kapalı kapılar ardında kendilerine verilen sözlerin hesabını yapıyor.

Çiftçiden aidat adı altında, karşılığı olmayan ödeneklerin peşindeler.
ÇKS işlemleri odalara devredilecek denildi, denemeler yapıldı; bazı bölgelerde sistem devreye alındı.
Diğer yerlerde ise e-Devlet üzerinden yapılan düzenlemelerle çiftçiler, aidatlarını ödemek için yeniden odaya gitmeye mecbur bırakıldı.

Ziraat Odaları, çiftçilerin odası olmalı; sesi olmalı ve her daim yanında duran güçlü bir yapı olmalıydı.
Sistemin ve dengesiz piyasanın pençesinde çırpınan çiftçilerini alsalardı ve her şeye rağmen savunsalardı, emin olun çiftçi cömerttir, üç kuruş aidatını vermekten kaçınmazdı.

Bugün ise sustular; sessizlik, menfaatin güvenli limanı oldu ve çiftçi yalnız bırakıldı.
Ne üretimin çığlığını duydular, ne de bu sessizliğin tarımın çöküşüne nasıl hizmet ettiğini görmek istediler.

Olması gereken Ziraat Odaları, üretimden pazarlamaya kadar her alanda çiftçisinin yanında olmalıydı.
Gerekirse yanlış politikaların karşısında duracak, gerektiğinde ürünlerin pazarlamasında öncü olacak, muhasebe ve diğer yönetim süreçlerinde çiftçiye rehberlik edebilecek kadar donanımlı olmalıydı.
Ancak gel gör ki, bugün tek yaptıkları politika zorbalığıyla çiftçiden aidat toplamak; temsiliyet hakkını ve asli görevini unutmuş durumdalar.

Ve unutulmamalı ki; gerçek temsil, sessizlikle değil, cesaretle, yanında durmakla ve çiftçinin emeğine sahip çıkmakla kazanılır.