Bir zamanlar Diyarbakır Surlarının dibinde yankılanan kahkahalar, bugün sadece dijital arşivlerde duyuluyor. İşte Küpeli Havuzu…
Diyarbakır’ın kalbinde, Surların hemen dibinde bir havuz vardı: Küpeli. Ne bir süs havuzuydu ne de modern bir tesis… Ama o kadar çok insanın hatırasında yer etti ki, bugün hâlâ biri “Küpeli” dediğinde, yaşlı bir Diyarbakırlının gözleri uzaklara dalar. Çünkü Küpeli Havuzu, sadece suyla değil, bir dönemin hafızasıyla doluydu.
Bir su değil, bir sosyalleşme kültürüydü. Suriçi’nin kavurucu yazlarında, mahallenin çocukları sabahın ilk ışıklarıyla havuza koşardı. Peştamallar bağlanır, “kırlangıç” atlayışlarıyla sulara dalınırdı. O suyun serinliğiyle birlikte, dostluklar kurulurdu. Küpeli, sadece bir yüzme alanı değil, mahalle kültürünün suyla birleştiği bir sosyalleşme mekânıydı.
Ve maalesef yıkımla birlikte bir hatıra daha toprağa karıştı. 2016’daki Sur olayları ve kentsel dönüşümle birlikte Küpeli Havuzu da yok oldu. Taşlar söküldü, duvarlar yıkıldı, geriye yalnızca birkaç eski fotoğraf kaldı. Ama asıl yıkım, Diyarbakır’ın belleğinde yaşandı. Çünkü Küpeli’nin yıkılması, bir suyun değil, bir hafızanın kurumasıydı.
BUGÜN VAR OLSAYDI, ANZELE’NİN KARDEŞİ OLURDU
Emin olun ki hala ayakta olsaydı Anzele Parkı’nın kardeşi olurdu. Gençler burada yüzmeyi öğrenir, çocuklar burada oyunlar kurar, turistler bile “Surların dibinde yüzen şehir” diye burayı konuşurdu. Hem tarihi hem işleviyle, kültürel turizmin merkezlerinden biri olabilirdi.
DİJİTALDE KALAN BİR SERİNLİK
Bugün Küpeli Havuzu’nun hikâyesi yalnızca bir kısa filmde ve birkaç kare fotoğrafta yaşıyor. Oysa yaşatılabilseydi, Diyarbakır’ın sıcak taşlarının ortasında yeniden hayat bulan bir serinlik olacaktı. Tarih sadece yazıtlarda değil, insanların suya bıraktığı izlerde saklıdır. Ve o izler bir kez silinirse, geriye sadece sessizlik kalır.