“Bir gün geri getiremediğiniz masum bir hayat, bir ‘pardon’ ile affedilecek kadar ucuz mu?” Gazeteci vicdanıyla soralım…

Yıllarını, gençliğini cezaevinde geçirmiş bir insanın öyküsü ne kadar tartılabilir? Türkiye’de haksız yere içeride yatanların hikâyeleri, birer dram olarak kulaklarımıza fısıldıyor. Örneğin Diyarbakır’da bir inşaat işçisi, 31 yaşında girdiği cezaevinden 39 yaşında çıktı; suçsuz olduğu sonradan ortaya çıkan Hüseyin Aydemir’e mahkeme sadece “pardon” dedi

Yani devlet hatasını itiraf etti ama kaybolan sekiz yılın hesabını hangi vicdan verecek? Haksız yere kaybedilen zamanı tamir etmek için mahkeme önünde açılan tazminat davalarının bile sonuçları tatmin edici değil. Okurlarımıza duyurmak istiyoruz ki, zamanın geri alınamayışını bilen toplum vicdanı, böylesi hafif iyileştirmelere kolay kolay razı olamaz.

Somut vakalar acımızı tazeliyor. Diyarbakır’daki Aydemir örneğinde yargıçlar “Pardon” diyerek beraat kararı verdi 31 yaşında girdiği hücreden 39’unda çıkan yurttaş, sekiz yıllık kaybı için devlet karşısına geçip tam 17 milyon TL maddi-manevi tazminat talep etti. Bu rakam, yılların geri gelmeyeceğini bilen bir hukukçu için bile cesur sayılmalı; gerçekte ise bir mahkeme tazminat miktarı belirlemedi. Hala beklemede. İzmir’de benzer acı bir örnek: 2010’da kayınbabasının evinde yaşanan vahşet cinayeti suçlamasıyla 445 gün cezaevinde kalan 35 yaşındaki Yunus Gülmez, Mart 2012’de beraat etti. Mahkeme, Gülmez ’in kaybettiği 445 gün için 13.371 TL maddi ve 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti

Yani hüküm, sadece 21.371 TL. Üstelik Gülmez, yıllar süren sürecin sonunda 78.963 TL tazminat istemişti. Demek oluyor ki bir gün cezaevinin değeri ancak birkaç on lira! Onca kaybın karşılığı asgari ücretin bile altında kaldı.

Bir de resmi rakamlar var. Anayasa Mahkemesi incelemesinde 2016-2024 arası belirlenen tazminat cetveline göre, 2024’te haksız tutuklama durumunda günlük asgari bedel 2.970 TL, ortalama tazminat ise 396.000 TL olarak öngörülüyor

Yani bir yıllık (365 günlük) tutukluluk karşılığı ortalama 144 milyon TL değil, yaklaşık 150 bin TL. Kararı veren ağır ceza mahkemesi ise koşullara göre buna dahi inmeyeceğine, çoğu kez bu rakamların altında tazminat verdiğine dair onlarca hukuki yorum var. Sonuçta, iki yıl içerde kalan sadık bir işçinin çaldırılan günleri için alacağı toplam tazminat, bazen asgari ücret tutarında bile etmiyor.

Karşılaştırmalı tablo: Batı ülkelerinde benzer bir hikâye anlatılınca sonuç çok farklı oluyor. Örneğin İngiltere’de masum yatılan her anın telafi edilmesi için hükümetin kurduğu tazminat fonu var. Bu sistemde 10 yıl ve üzeri hapisler için tavan 1 milyon Sterlin (yaklaşık 57 milyon TL) belirlenmiş, daha kısa süreler içinse en fazla 500,000 Sterlin ödenebiliyor. ABD’de federal düzeyde her yıl için en az 50.000 Dolar (yaklaşık 2 milyon TL) tazminat öngörülüyor. Dahası, 35 eyaletin her birinin kendi “bağışıklık kanunları” var; örneğin Michigan eyaleti yanlışlıkla hapis yatanlara yılbaşına 50.000 Dolar veriyor. Almanya’da ise standart formül günde 75 Euro (yaklaşık 3.600 TL) maddi-manevi tazminat öngörüyor. Bu rakamla 13 yıl içeride kalan Manfred Genditzki’ye zaten 368.700 Euro (yaklaşık 18 milyon TL) verildi, üstelik ek masraflar çıkarıldı.

Özellikle gelişmiş hukuk sistemlerinde, sivil toplum ve avukatlar da eksik bırakılan haklar için mücadele ediyor: Haksız hüküm giymiş birinin bedelini sonuna kadar almak için kanunlar, hak arama mekanizmaları güçlü.

ABD: Federal yasalar yıllık 50.000 Dolar (yaklaşık 2 milyon TL) baz tazminat belirliyor. Birçok eyalette daha da yüksek ek destek sunuluyor.

İngiltere: Masumiyetini ispatlayanlar için adalet bakanlığı fonu. 10 yıldan fazla mahkûmlar için tavan 1 milyon Sterlin (yaklaşık 57 Milyon TL), diğer durumlarda 500.000 Sterlin (yaklaşık 28 Milyon TL). Üstelik başvurular İngiliz Avrupa İnsan Hakları ve Anayasa Mahkemeleri tarafından ilgiyle takip ediliyor.

Almanya: Yasalar günlüğü 75 Euro üzerinden hesaplama yapıyor. Örnek vaka: 4.916 gün (13 yıl) yanlışlıkla hapiste kalan birine 368.700 Euro ödendi. Böylece fark edilen sistem hatalarında Alman devleti yılın market fiyatına yakışan bir bedel ödüyor.

Türkiye’de ise benzer mağdurlara tahsis edilen bedeller, ne yazık ki hiçbir ölçüde bu rakamlara yaklaşamıyor. Hukukçular ve hukuk dernekleri, kaybedilen yılların gerçek değerinin fark edilmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak vatandaşın hak arama gücü sınırlı; kaliteli adli yardım bulmak, yıllarca süren tazminat davaları açmak çoğu zaman mümkün değil. Oysa yaşamını yitirmiş bir daha geri dönmüyor: Mağdurun yıllar önce bıraktığı işyerini, ayrıldığı ailesini ve çalınan gençliğini geri getirecek bir devlet politikası hâlâ yok.

Zaman geri gelmez; tıpkı harcanan gençlik gibi. Gazetecilik duruşuyla tekrar soruyoruz: Adalet sistemi, kaybedilen seneleri nasıl telafi edecek? Bir mahkemenin “pardon” demesi, adaletin adı mı, insana haksızlığın yeni bir biçimi mi? Yurttaş olarak vicdanımıza kulak verelim: Sekiz yıl, iki yıl, 445 gün cezaevinde geçiren bir insanın onurunu ve hayatını bir “maddi-manevi tazminat” cetveline sığdırmak mümkün mü? “Pardon” kelimesi yetmiyor. Kayıp yılların hesabı ancak somut adımlarla, tazminat miktarlarında gerçekçi artışlarla ve hukuk reformlarıyla ödenebilir. Batı’da olduğu gibi yasal garanti, yardım, güvence mekanizmalarından bahsedilebilirse ancak o zaman mağdurlar hakkını arama cesareti bulur.

Bugün itibarıyla; zamanın zorlu bir mücadeleyle bile çözülemeyen adaletsizliği, toplumun vicdanında hâlâ ağır bir yük. Sonuçta hepimiz bir gün “haksızlık” kapısını çalabiliriz. Böylesi bir durumda, devletin ve yargının sözde “özrü” değil, hakkaniyetli ve adaletli bir tazminatı hak ederiz. Zamanın değersizleştirildiği bu tabloyu değiştirmek, sadece hukukçuların değil, her okurun ortak görevi olmalıdır. “Çalınan yılların tazminatı”nı konuşmazsak, kimse hak ettiğini savunamaz.